ZAMANIN RUHU, ORTADOĞU VE ÇİN

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 7 Mart 2025 tarihli basın açıklamasında Ortadoğu’da barış olmaksızın küresel sistemin istikrara kavuşamayacağını, İsrail-Filistin sorununun ise Ortadoğu barışının temelini oluşturduğunu dile getirdi

Gazze’nin Filistin topraklarının ayrılmaz bir parçası ve Filistin halkının toprakları olduğunu ifade eden bu açıklama, birçok medya organı tarafından Pekin’in Trump ve Netanyahu tarafından açıklanan Gazze Planı’na karşı çıktığı şeklinde yorumlandı. [1]

McLaughlin’e göre Ortadoğu geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi şimdi de yakın gelecekte ortaya çıkacak olan yeni güç dengesinin belirleneceği bir laboratuvar konumundadır ve “Büyük Oyun” un (Great Game) ilk turunun oynandığı alandır.[2] Bu sebeple son yıllarda Ortadoğu’da meydana gelen ve küresel sistemdeki güç dağılımının değişmekte olduğuna işaret eden gelişmeler kapsamında Çin’in Ortadoğu politikası, Pekin yönetiminin küresel hedefleri konusunda önemli ipuçları vermektedir. Nitekim Wang Jinglie’ye göre Ortadoğu bölgesi Çin için gücünü göstermek, büyük güçlerle güç oyunu oynamak ve yükseliş sürecinde büyük güçlerle olan ilişkilerini yeniden düzenlemek için önemli bir aşamayı temsil etmektedir.[3] Fakat, Ortadoğu’da dönüşümün başladığı 2011 yılından bugüne kadar geçen zaman diliminde Çin’in bölgedeki politikası Rusya, ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkeleri ile kıyaslandığında “riskten kaçınma, krizleri fırsata çevirme” şeklinde özetlenebilecek, literatürde “masrafsız diplomasi”[4] olarak da bilinen kavramla açıklanmaktadır.

ABD’de 2024 yılının son aylarında yapılan seçimle yeniden devlet başkanı olarak seçilen Trump yönetiminin İsrail-Filistin sorununa ve Suriye İç Savaşı’na yaklaşımı, Çin’in Ortadoğu’da izlediği genel dış politika ilkeleri ile karşıtlık oluşturmasına rağmen Pekin’in ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmeme politikası bölge devletleri ve diğer küresel aktörler tarafından çoğunlukla eleştiriyle karşılanmakta, Çin’in Ortadoğu sorunlarının çözümüne daha fazla müdahil olması gerektiği yönünde yaygın bir beklenti açıkça dile getirilmektedir.

Çin’in bölgedeki sorunlara daha etkin ve sonuçları belirleyecek şekilde müdahale etmesi gerektiği fikri, Çin ile Ortadoğu arasındaki ilişkilerin gelişen seyri ve Pekin’in sağladığı avantajların bir “karşılığı” şeklinde ortaya çıkıyor. Nitekim enerjide ithalata bağımlılık oranı %70 seviyesinde olan Çin için enerji kaynaklarının ve ulaştırma güzergahlarının kontrolü doğrudan ülkedeki ekonomik kalkınma ve rejim güvenliğini etkileyen birincil faktör konumunda. Ham petrol ithalatının yaklaşık yarısını Ortadoğu’dan ithal eden Çin, bölge ülkelerinin çoğunluğu ile stratejik ve kapsamlı stratejik ortaklıklar yürütmektedir.

Bölge ülkelerinin çoğunluğunun dış ticaretinde birinci sıraya yükselen Çin, 2022 yılı itibariyle Ortadoğu’da 31.5 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım yaparken[5], karşılıklı ticaretini 2023 yılında 444.2 milyar dolar[6]  olarak gerçekleştirmiştir. Bölgeye yapılan yatırımların büyük miktarı enerji kaynakları arama, çıkartma ve işleme faaliyetlerine ayrılırken, liman ve yol inşaatlarının yanı sıra teknoloji üsleri ve internet altyapılarının geliştirilmesi ile serbest ticaret bölgelerinin kurulması gibi yatırımlar son dönemde Çin-Ortadoğu ilişkilerinin derinleştiğine işaret etmektedir.

Artan yatırımlar ve siyasi ilişkiler neticesinde yalnızca Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşayan Çinlilerin sayısı 400 bine yaklaşırken, bölge halklarının Çin ve yükselen gücü konusunda ABD’ye oranla daha pozitif görüşlere sahip olduğu belirtilmektedir.[7] 2022 yılında yayınladığı Ortadoğu’da Yeni Güvenlik Mimarisi başlıklı belge ile de Çin, bölgenin temel güvenlik garantörü olmak yerine ekonomik ağırlığı ve bölgedeki çeşitli güçler ile siyasi bağları aracılığıyla bir çekim kuvveti oluşturmak istediğini göstermektedir. Bu kapsamda 2023 yılında Suudi Arabistan ve İran arasında arabuluculuk yapması ve 2024 yılında 14 Filistinli siyasi grubun ortak toplantı düzenlemesine aracılık etmesi, Pekin’in Ortadoğu’da giderek daha fazla etkinlik göstermeye başlayacağının işareti olarak yorumlandı. Dahası 2023 yılında İran’a Şanghay İşbirliği Örgütü’nün üyesi haline gelirlen Mısır, Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn ve BAE’nin diyalog partneri olmaları, Ortadoğu’nun Çin-Rusya-ABD eksenindeki büyük güç mücadelesine Çin ekseninden katılacağını göstermektedir.

Çin’in Ortadoğu politikası, küresel dış politika vizyonu anlaşılmaksızın yanlış yorumlanmaya muhtaç bir nitelik arz etmektedir. Çin’in izlediği genel dış politika ilkeleri çerçevesinde Ortadoğu’nun kısa vadeli değil orta ve uzun vadeli çıkarlar için hayati önem arz eden bir bölge olduğu unutulmamalıdır. Bölge ülkeleri ile diplomatik ilişkilerinin başladığı yıllardan itibaren Çin, bölgedeki genel politikasını ideoloji odaklılıktan enerji ilişkilerine, ekonomik pragmatizmden stratejik güvenliğe doğru sürekli değiştirerek büyük bir diplomatik esneklik göstermiştir. Bu politik duruş kapsamında Filistin-İsrail sorunu, 1979 İran İslam Devrimi, 1991 Körfez Krizi, 2001 Afganistan ve 2003 Irak işgalleri, Arap Baharı sonrası Libya ve Suriye’deki olaylara uluslararası müdahale görüşmeleri, Yemen İç Savaşı gibi krizlerde dış müdahaleye karşı olma, bölgenin geleceğinde bölge halkının karar vermesi gibi söylemleri benimsese de ulusal çıkarların gerektirdiği ölçüde istisnai duruşlar sergilemekten kaçınmamıştır.

Bu genel görünüm çerçevesinde Suriye iç savaşında Rusya ve İran ile ortak çıkarlar doğrultusunda hareket eden Çin, Esad rejiminin devrilmesinin hemen ardından “Suriye’nin liderliğinde, Suriye’nin sahipliğinde” sürdürülecek bir siyasi çözümü desteklediğini dile getirmiştir. Devam eden süreçte Trump ve Putin yakınlaşması karşısında Pekin’in arka planda kalması, uzun vadeli çıkarların gerektirdiği akıllı diplomasinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Kuşak Yol İnisiyatifi kapsamında Körfez ülkelerinde inşa ettiği limanlara ek olarak, Yunanistan’ın Pire limanının da işletme hakkını devralan Çin, Suriye’nin Lazkiye ve Tartus limanında konumlanmayı arzu ederken bölgede Rusya ve ABD ile karşı karşıya gelmekten kaçınmaktadır. Bu sebeple bölgede ABD veya Rusya öncülüğünde istikrarın sağlanması, sonrasında Çin’in yatırımları ile bölgeye girerek ticari imtiyazlar elde etmesi Pekin’in genel stratejisi ile uyumlu bir dış politika yaklaşımıdır.

Ortadoğu, tarih boyunca büyük güçlerin evrensel hâkimiyet iddialarının merkezinde konumlanmıştır. 2000’li yıllardan sonra ekonomik ve siyasi bir güç merkezi olacağı iddia edilen Çin’in Ortadoğu’daki siyasi sorunlara giderek daha fazla müdahil olacağı beklentisi tam da bu tarihsel gerçeklikten ortaya çıkarılmıştır. Fakat uluslararası sistemin, basit tarihsel çıkarımlardan yola çıkılarak anlaşılamayacağı son yüzyılın gelişmelerinde açıkça görülmüştür. Uluslararası ilişkileri tarihin derinliklerinden çıkarılan olaylarla karşılaştırmalar yaparak yorumlama yöntemi spesifik olaylarda belirli vadede öngörü kolaylığı sağlamakla birlikte ihtiyaç duyulan temel yöntem, zamanın ruhunun ve devlet yapılarının özgün yanlarının anlaşılmasıdır.

Ortadoğu’daki gelişmeleri Çin açısından ele alan yorumlar çoğunlukla Pekin’in bölgede ne yaptığından ziyade ne yapmadığına odaklanmaktadır. Çin’i Batılı devletler ile kıyaslamaya dayalı bu yaklaşıma göre Pekin’in bölgedeki uluslararası müdahale güçlerine katılması, bölgenin siyasi yapısının tasarlanmasında aktif şekilde yer alması ve bölgede askerî olarak konumlanması beklenmektedir. Fakat Çin tarihini dikkate alarak yapılacak derinlemesine bir analiz Çin dış politikasında karar verme mekanizmasının karmaşık yapısına ve özgünlüğüne vurgu yapmalıdır. Bu yaklaşım doğrultusunda Çin’in Ortadoğu’da güç ve prestij sağlamak gibi doğrudan amaçlar yerine bölgeyi büyük güçlerle küresel nüfuz konusunda yapılacak anlaşmanın ön sahası olarak kullanacağı tarihsel gerçeklere ve Çin dış politika karakterine daha uyumlu bir yorum olacaktır.


[1] Ministry of Foreign Affairs The People’s Republic China (2025, 7 March). Wang Yi on the Israeli-Palestinian conflict: The will of the people must not be defied, and the principle of justice must not be abandoned. https://www.mfa.gov.cn/eng/wjbzhd/202503/t20250307_11570217.html

[2] McLaughlin, John (2015), “The Great Powers in the New Middle East”, Rocky Harbors: Taking Stock of the Middle East in 2015, Center for Strategic International Studies CSIS, 19-27.

[3] Wang, Jinglie (2013), “Reflection on the Relations between China and the Middle East”, China-Middle East Relations: Review and Analysis, Volume 1, Editor in-Chief: Yang Guang, Translators: Liu Maomin and Michelle Wan, Paths International Ltd. (UK) in associated with Social Sciences Acedemic Press (China), 1-12.

[4] Baggage-free diplomacy:

[5] Leonardo Bruni (2023). Chinese Foreign Direct Investment across the Wider Mediterranean Region. https://www.chinamed.it/observer/examining-new-data-on-chinese-foreign-direct-investment-across-the-wider-mediterranean-region

[6] https://www.uscc.gov/sites/default/files/2024-11/Chapter_5--China_and_the_Middle_East.pdf

[7] Arab Barometer, 2023, https://www.arabbarometer.org/2023/02/as-great-power-competition-in-the-middle-east-heats-up-polling-data-shows-a-complex-picture-of-popular-attitudes/


img

Dr. Öğr. Üyesi
MÜGE YÜCE