Sorunun Temeli: Orta Doğu’da İsrail Devleti!

İsrail-Filistin sorunu, karmaşık tarihsel, siyasi ve toprak anlaşmazlıklara dayanan bir konudur. Bu konudaki duygular genellikle çok güçlüdür ve farklı görüşler arasında anlayış zor olabilir. Filistin-İsrail sorunu, Orta Doğu'da İsrail devletinin kurulmasından kaynaklanmaktadır.

20. yüzyılın başlarında Siyonist hareket, Yahudi halkına ait bir ulusal ev kurma hedefiyle ortaya çıktı. Bu süreç, Filistin toprakları üzerindeki Arap nüfusuyla çatışmalara neden oldu. 1947'de Birleşmiş Milletler, Filistin'i Yahudi ve Arap devletlere bölmeyi önerdi, ancak Arap liderleri bu planı reddetti. 1948'de İsrail devleti kuruldu, bu da bölgedeki çatışmaların artmasına neden oldu. Sorun; toprak anlaşmazlıkları, mülteci sorunu, güvenlik endişeleri ve kutsal yerlere erişim gibi bir dizi karmaşık konuyu içermektedir. Filistinliler, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bağımsız bir devlet kurma talebiyle mücadele ederken, İsrail güvenlik endişelerini ön plana çıkarmakta ve meşru(?) bir Yahudi devleti olarak varlığını savunmaktadır.

İsrail'in eylemlerini anlamak için herkesin İsrail zulmüne dair bilgi edinmesi önemlidir. Kişisel görüşlerimizi ayrı tutmalı ve her zaman objektif olmalıyız. Yahudiler arasında dünya genelinde farklı bakış açılarına sahip bireyler bulunmaktadır. Bugün İsrail, birçok insanın protesto ettiği katliamları gerçekleştirmektedir. İsrail'deki binlerce Musevi, New York ve Washington gibi şehirler de dahil olmak üzere çeşitli yerlerde bu eylemleri kınamak için toplanmıştır. Bu durum, dünya genelindeki Hristiyan Batı ülkelerinde de benzer şekilde destek bulmaktadır. Bu konuda Brezilya, Arjantin ve Türkiye gibi ülkelerde de benzer gösteriler yapılmıştır. Türkiye, özellikle bu tür durumlarda etkili bir şekilde sesini duyurmuştur.

Ancak, her zaman ifade edilen bir görüş de Batı'nın politikalarının çifte standart içerdiğidir. İsrail'in bugünkü devleti Siyonizm temellidir. Siyonist Yahudi ideolojisinin tartışmalı etkilerine dair önyargılar ve tarihsel olayların yorumları, karmaşık bir konuyu oluşturur. Ancak genel bir perspektiften bakıldığında, her toplumda olduğu gibi Yahudiler arasında da çeşitli görüşler ve davranışlar mevcuttur. Antisemitizm ile tüm Yahudileri aynı kefeye koymak yerine, bireylerin eylemlerine odaklanan sağlıklı bir değerlendirme yapılmalıdır.

Yahudiler hakkında genelleme yapmak, bireyler arasında ayrım yapmamak ve düşmanlık beslemek doğru bir yaklaşım değildir. Her millet gibi Yahudilerin de içinde iyi ve kötü bireyler bulunmaktadır. Tarihsel olaylar, antisemitizmi körükleyerek genellemelere ve önyargılara yol açabilir. Hitler gibi liderlerin ortaya çıkması, mazlum Yahudilere zarar verdiği gibi, masumları da etkileyerek büyük trajedilere sebep olmuştur. 

15-16. yüzyılda İspanya’da Yahudi katliamı yapıldığında Osmanlı Devleti zulme uğrayan bu halka kol kanat germiştir. 2. Dünya Savaşı’nda Hitler’in Yahudilere yapmış olduğu soykırımda yine sessiz kalınmamış ve mümkün olduğunca Türkiye’ye yerleştirilmiştir. Türk milletinin genetiğinde “Nizam-ı Alem” vardır. Dünyanın neresinde bir mazlum varsa Müslüman, Yahudi veya ateist olduğuna bakılmaksızın yardım eli mutlaka uzatılır. 

Siyasal Yahudilik: Siyonizm

Her toplumun iyi ve kötüsünü ayırmak gerekir. Bu olayda kötü olarak adlandırdığımız taraf Siyonistlerdir. Siyonizm siyasal Yahudiliktir. Her zaman söylediğimiz gibi, din ve siyaset ateşle barut gibidir. Siyasal Yahudilik yani Siyonizm gibi Siyasal Hristiyanlık da Katolisizmdir. Siyaset ile birleşmiş Hristiyanlık bin yıl boyunca Avrupa’yı skolastik düşünce ile yönetti ve su gibi kan akmasına sebep oldu. Avrupa’yı perişan eden, orta çağ yaşamasına sebep olan Siyasal Hristiyanlık yani Katolisizmdir. Engizisyon mahkemelerinde işkencelerle insanları öldürenler yine bu yapıdır. Bugün de dünya aynı şekilde bir Siyasal İslam problemi yaşamaktadır. 

Sonuç olarak din ve siyaset beraber olamaz. Siyaset ayaksa, din baştır; din Allah’la, vicdanla ilgilidir. Bunu anladığımız gün bütün sorunlar çözülecektir. Siyasal İslam’dan dolayı her şey dinselleştiriliyor. O yüzden Filistin meselesi, siyasi bir sorundur ve bu meselenin herhangi bir dini inanç ya da etnik kökenin üzerinden öne çıkarılması doğru değildir. Müslüman ve Yahudi meselesi değil, mazlum ile zalim bir milletin meselesidir. 

Burada zulmeden taraf, sivilleri bombalayan, bebeklerin ölmesine sebep olan taraf Filistin olsaydı nasıl değerlendirecektik? Filistin halkı tam tersi durum olarak zulüm yaparsa, Müslüman olduğundan dolayı da bu zulme haklıdır dersek, bu durum dinimizin milliyetçilik ve adalet anlayışına uymayacaktır. Müslümanlar olarak mazlumun yanında olmalı ve insan haklarına saygı göstermeliyiz. 

Filistin Davasında oradaki ölen kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu çaresizlik bizi çıldırtıyor. Yoksa düşündüğümüzde İsrail 9 milyon nüfusu olan bir ülke, ne olabilir ki? Haritayı önünüze koyduğumuzda Türkiye, Irak, Suriye, Mısır devletlerinde nüfus ağırlıklı olarak Müslümanlardan oluşmaktadır. Kaba bir hesap ile bölgede yaşayan 400 milyon civarındaki Müslümanın ortasında 9 milyon nüfusa sahip bir İsrail devletinden bahsediyoruz. Bu kadar acziyet gerçekten anlatılabilir gibi değil. Şapkayı önümüze koyup düşünmemiz lazım.

Hamas ve Eylemleri

Peki niye bu kadar aciz kalındı? Hamas’ın kendi devletinin toprakları için, işgale karşı silahlı mücadele yapmasında mahsur yoktur. Biz Türk halkı olarak Yunanlılar İzmir’e çıktığında, İstanbul işgal edildiğinde, Anadolu peyderpey elden gittiğinde düşman güçlerini çiçekle karşılamadık. O yüzden Hamas’ın askeri bir direnç göstermesi bence takdir edilecek bir şeydir. Fakat Hamas bu eylemlerini yaparken sivil ölümlerine sebebiyet veriyor. Bu kabul edilemez bir şeydir. Bu çatışmalarda siviller bombalanır ve oradaki insanlar ölürse, dünya kamuoyunda verilen mücadelenin meşruiyeti kaybedilir. 

Bir milletin bağımsızlığı için savaş veren insanların uluslararası hukukta tanımı bellidir. Uluslararası hukukta, gerilla olarak bir ülkesinin bağımsızlığını, namusunu, topraklarını koruyan halk ile terör örgütünü birbirinden ayıran en belirleyici özellik sivillerin katledilmemesidir. Çünkü uluslararası hukukta terör “siyasi bir amaca, bir hedefe ulaşmak için silahlı eylem yaparak siviller üzerinde korku ve dehşet uyandıran örgütler ve faaliyetler” olarak tanımlanmıştır. Uluslararası hukuktaki bu tanımlamada 3 tane karar kelimesi vardır. Bir siyasi bir hedefiniz olacak. İkinci olarak sivil halk üzerinde korku ve dehşet yaratılacak. Üçüncü olarak bu korku ve dehşetin silahlı eylemlerle, bombalarla, sivilleri öldürerek yapılmasıdır. 

Bir terör örgütü ile gerillayı birbirinden ayrılması için bu 3 karar kelimesine dikkat edilmesi gerekir. Ortada siyasi hedef var. Bu hedefe ulaşmak için silahlı eylem yapılıyor. 2 ortak madde var, ancak son madde olarak sivil halkın korkutulmasını ve katledilmesini kaldırırsanız gerilla olur. Son madde eklenirse terör örgütü olur.

Uluslararası hukukta tanımlar yapılmış ancak buna rağmen konser basarsanız, sivil halka bomba atarsanız, 2 bin tane roketi mahallelere, caddelere, sivillere hiç dikkat etmeden atarsanız o zaman meşruiyetinizi kaybedersiniz ve mücadelenizde haksız durumuna düşersiniz. Bu durumu Hamas yönetimi nasıl düşünemedi bilmiyoruz. 

Bugün İsrail acımasızca bu katliamları yapabiliyorsa Hamas'ın o günkü sivilleri öldüren eylemleri sayesinde yapabiliyor. Yoksa İsrail böyle bir operasyona başladığının ikinci gününde Dünya ayağa kalkardı ve İsrail bu derece ileriye gidemezdi. Yani bu bir 11 Eylül olayıdır diyebiliriz. ABD’nin 2. Dünya Savaşına girmesine ortam hazırlayan, Amerikan donanmasının bombalandığı olayı hatırlayalım: Pearl Harbor. Belki Pearl Harbor olmasaydı o dönemde Amerikan halkı savaşa girmek istemiyordu. Ancak bu olay ile ikna edildiler. 11 Eylül olmasaydı Radikal İslam örgütlerine karşı ABD’nin Afganistan’ı, Irak’ı işgali gibi olaylar gerçekleşemezdi. 11 Eylül saldırıları bu olaylara zemin hazırlamıştır. 

Filistin’de 5 bin füzenin atıldığı bu eylem bana göre maalesef Filistin Davasının 11 Eylülü’dür. Bu olay sonrasında çok şiddetli saldırılar gerçekleşti. Sivil, kadın, yaşlı, çocuk demeden binlerce kardeşimiz maalesef öldü ve ölmeye devam ediyor. İsrail acımasızca, insanların gözünün yaşına bakmadan saldırılarına devam ediyor. ABD ve İngiltere açık şekilde İsrail’e desteklerini dile getiriyorlar. Bunu sağlayan tek şey 5 bin füzenin sivillere atılmış olmasıdır.

Hamas’ın, mücadelesini yaparken, silah veya bombalı saldırı yaparken İsrail askeri ile mücadele etmesi gerekiyordu. Bu bombalar ile İsrail tanklarını yok etsin, İsrail askeri üslerini bassın. Maalesef bu mücadele, askeri bölgelerde olmanın ötesine geçti ve sivillere de sıçradı. O sebeple Filistin dünya kamuoyunda masumiyetini kaybetti. Masumiyetin kaybedildiği bir haftada zaten İsrail yapacağını yaptı fakat durmadı ve her geçen sürede İsrail sürekli bombalamaya devam etti. O kadar büyük katliamlar yaptı ki bu sefer dünya atılan 5 bin füzeyle ve saldırılarla ölen İsrailli sivilleri unuttu. Dünyanın dört bir yanında insanlar sokağa döküldü, İsrail’i protesto etmeye başladı. 

Kendini Gerçekleştiren Kehanet!

Tekrar etmekte fayda vardır. Dünyada yaşayan iyi kalpli Yahudilerin şuna dikkat etmesi lazım; en büyük düşmanınız Siyonistlerdir. Çünkü bu topluluk öyle şeyler yapıyor ki bütün dünyanın Yahudilere bakışını çok kötü şekilde etkiliyorlar. Bakın bütün dünya sokaklara döküldü. O insanların çoğu da Hristiyan ve hatta bir kısmı da Yahudi. 

Bütün dünya Yahudilerden nefret eder duruma geldi. Yahudilerin buna dikkat etmesi lazım. Dönem tersine dönerse ve acımasız bir topluluk çıkıp İsraillilere aynı şeyi yaptığında bu sefer İsrailliler ağlayacaklar. Aslında bu duruma kendini gerçekleştiren kehanet de diyebiliriz. Çünkü çocuk yaşta yetiştirilmeye başlayan ve Tevrat'ta özetle “bunlar sizi kesecekler, öldürecekler; insanlar sizden nefret ediyor, onlar sizi kesmeden siz onları kesin, onlar sizi öldürmeden siz onları öldürün” şeklinde ifadeler sonucunda ufak yaşta diğer milletlere karşı bilenmiş çocuklar yetiştiriliyor. Sonra da Hitler gibi biri gelerek bulduğu tüm Yahudileri öldürüyor. Bu sefer de Tevrat’ın söylemleriyle yetiştirilen bu insanlar diyorlar ki “Tevrat doğru söylüyor, bunlar bizden nefret ediyor” diyorlar. İşte buna kendini gerçekleştiren kehanet denir. Bence yeryüzünde yaşayan her Yahudi’nin bunu iyi düşünmesi lazım. Çünkü bu kadar nefretin sonunda eğer bir gün ABD dünya sahnesinden çekilirse, Orta Doğu’da bulunan Arap devletleri İsrail’de taş üstünde taş bırakmaz ve kaybeden taraf da Yahudiler olur. Yahudilerin olayı bir de bu şekilde ele alıp düşünmeleri kendi yararlarına olacaktır…


img

TESAM Genel Başkanı

Dr.
İLYAS BOZKURT