Ortadoğu’da Filistin ve Gazze Olayları ve Yasa Dışı Tarih

Klasik tarih anlayışı içinde komplolar ve istihbaratın rolüne pek önem verilmez. Olaylar, tarihi vakalara göre sıralanır. Oysa tarihi oluşturan sosyal olaylar, önceden hazırlanmış komplolar ve istihbaratın etkisi altında gelişir.

Maalesef birçok olayın gerçekleri devletlerin seneler sonra açtıkları arşivlerde ortaya çıkar. Ancak halkın aklında klasik tarih anlatımında kalanlar olur. 

Roma İmparatorluğu Ortadoğu’ya yayıldıktan sonra İmparatorluk, aralıklarla Musevilerin ayaklanmaları ile uğraşmıştır. Üçüncü ayaklanma sonunda (m.s. 132-136) Roma, Musevilerin Kudüs’e girmelerini yasaklamıştır. Bu savaşlardan sonra Museviler o dönemde bilinen dünyanın çeşitli ülkelerine yayılmışlardır. Aslında aynı bölgede oluşan tek tanrılı dinleri kabul edenler aynı soydan gelen insanlardır. Bir kısmı Musevi, çoğunluğu Hıristiyan, geri kalan paganlar ise Müslüman olmuşlardır.

Ortadoğu’yu asıl sarsan olaylar Amerika ve İngiltere’de ticaret ve tefecilikle zenginleştikten sonra kendilerinin bir yurdu olmasının düşünen Musevilerle birlikte olmuştur. Musevilerin yurt aramalarının altında kendileri gibi Yahudi İsa’nın aslında beklenen Mesih olduğunu kabul etmemeleri ve aynı öğretileri daha geniş bir kitleye yayma olayını benimsememeleri yatmaktadır. Başka neden ise bir yazarın belirttiği gibi Protestanlığın temelini oluşturan Martin Luther’in kendilerinin beklediği Mesih olan İsa’yı ihbar eden bu halkın Almanya’da Hıristiyan olan Protestan ve Katolikler arasında yaşama hakkı olmadığı hakkında yazdığı yazılardır.1 Avrupalılar ve bugün mutlu yaşadıkları İngilizler, özellikle haçlı seferleri sırasında Yahudileri epey hırpalamışlardır. Almanlar, Ruslar ve İspanyollar Yahudileri yurtlarından atmışlar ve hatta Ruslar, I. Dünya Savaşı öncesi bir nevi katliam sayılan pogromlar yapmışlardır. Musevileri kabul eden devlet Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu içine yerleşen Museviler, Yunanistan bölgesini tercih etmişlerdir. Selanik bir Musevi kentine dönüşmüştür ve ticaret açısından hızla gelişmiştir. Diğer Osmanlı şehirleri arasında İzmir, İstanbul’da özellikle Balat bölgesi, Eminönü ve Haliç civarında yer tutmuşlardır. Bu bölgeler ticaretin ve o dönemin bankacılığı sayılan tefeciliğin ve aynı zamanda Galata’da bankerliğin geliştiği bölgeler olmuştur. Osmanlı, Musevilere yumuşak bir tavır göstermiştir.

İngilizler ve Siyonistlerin Tarihten Gelen Yakın İlişkisi

İngiltere ve bazı Batılı ülkelerin en önemli özelliği savaş hazırlığı yaparken büyük propaganda büroları kurmuş olmalarıdır. İmparatorluk yönetim sistemine bağlı Wellington House, İngiliz egemenliği alanındaki bütün ülkelere bu propaganda malzemelerini dağıtmıştır. İngiliz propagandasının başında Sir Gilbert Parker bulunmaktaydı. 

İngiliz basını Amerikan Musevilerini yanına çekmek için Rusların 1915 yılında Musevilere karşı giriştikleri eylemleri abartarak Amerikan basınına yansıtmıştır. İngiltere daha inandırıcı olması için Almanların Belçika halkına karşı giriştikleri eylemleri ve Türklerin Ermeniler üzerindeki eylemleri Sir Bryce’in emrindeki propaganda komitesi vasıtasıyla sürekli yayınlamıştır. Osmanlı imparatorluğu üzerindeki istihbarat Hindistan Harp Bakanlığı ile Londra Harp Bakanlığı arasında bölünmüştür. Hindistan Ofisi ,Akabe Körfezi, Hicaz, Basra ve Yemen bölgesinde faaliyet göstermiştir. 

İstanbul elçiliğinde ataşe olarak bulunan Sir Mark Sykes’ın sonraki görevi Fransız delegesi Picot ile anlaşarak meşhut Sykes-Picot anlaşması ile Osmanlı topraklarını kendilerine bağlı Arap ülkeleri arasında bölen kimsedir.2 Mark Sykes, artık zenginleşmiş olan ve İngiliz ticaret ve banka sisteminde etkin bir rol oynayan Siyonist gelişimle de ilgilenmiştir. 1916’da Siyonist Yahudilere Osmanlı’da bir toprak vermenin faydalı olacağı kanısına varmıştır. Sykes ve Picot, Osmanlı’yı bölme amaçlarını gerçekleştirmek için Rus Dışişleri Bakanı Sazanov’la buluşmuşlardır. Ruslar büyük mükafat olarak İstanbul’u alacaklarsa İngiliz ve Fransızlar da istedikleri yerleri alabileceklerdir. Mark Sykes, Petrograd’da bulunurken Ruslar Trabzon ve Erzurum’u işgal etmişlerdir. Sykes ise Rusya’da Siyonizmin ne kadar güçlü olduğunu fark etmiştir. Ancak Sykes’ın Siyonist devlet kurma fikirlerini Dışişleri Bakanı Sir Arthur Nicolson, fikirlerini kendisine saklamasını söyleyerek kabul etmemiştir. Sykes daha sonraları Rabbi Moses Gaster ile tanışmıştır. Rabbi ona Siyonizmin ne olduğunu anlatmıştır.

Sykes daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda Cemal Paşa’nın tarım uzmanı olarak çalışan Aaron Aaronsohn’la tanışmış ve Yahudi kolonizasyonu hakkında fikir edinmiştir.3 Aaron Aaronsohn ve Sarah Aaronsohn ,Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri ve Yahudilerin Arz-ı Mev’ud dedikleri Filistin’de devlet kurmak için çalışan NİLİ casusluk şebekesinin elemanlarıydı. NİLİ bütün çalışmasını Filistin’in Osmanlı’nın elinden çıkarak İngilizlerin eline geçmesi için sarfetmiştir. Filistin cephesinden verdikleri istihbaratla savaşın kaderini belirleyen aktörlerden biri olmuştur.4 

Arap Bürosu ve Yahudilerle İlişkiler

İngiliz istihbaratı 1916 yılında Arap Bürosunu kurmuştur. Büronun amacı Arap yarımadasında Osmanlı ve müttefiki Almanlara karşı Arapları ayaklandırmaktır. Çanakkale’yi geçemeyenler ve Erzurum’dan ileri gidemeyenler, İmparatorluğun yumuşak karnı olan Arap yarımadası üzerinden Osmanlı’yı sıkıştıracaklardır. Büroya bağlı İngiliz istihbaratının başında Londra Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü başkanı Dr. David Hogard bulunmaktadır. Yanında çalıştırdığı kişi asil bir İngiliz ailesinden gelen kadın arkeolog Gertrude Bell’dir. Yine aynı enstitüde çalışan Lawrence’ı da Arap yarımadasına yollayacaklardır. Gertrude Bell arkeolog olarak 1900 yılından itibaren, Ayn Musa, Madeba, Wadi Musa, Palmira Deraa, Basra, Cebel Drüz ve Suriye’yi dolaşarak Almanların döşeyeceği Hicaz demiryolu konusunda topografik bilgileri İngiliz istihbaratına geçmiştir. Arkeologlar bugün de yayınları bulunun Kraliyet Coğrafya Topluluğuna çalışır görünmüşlerdir. Getrude Bell’den sonra aynı bölgeleri Avusturya-Macaristanlı bir Yahudi olan Alois Musil yapmıştır.5 Bütün bu grubun, İstanbul’da bulunan Sir Mark Sykes ile ilgileri vardır. 

İngilizler Lord Kitchener’in yönlendirmesi ve Sir Mark Sykes’ın Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah ile temasa geçmesiyle birlikte Arap harekâtı başlama noktasına gelmiştir. Cemal Paşa’nın bu bölgede sert tedbirler alması değil Şerif Hüseyin’in Arap krallığı hırsı ayaklanmada en önemli rolü oynamıştır. Suriyeli Araplar 1916 Ekim’inde Hüseyin’in kendisini Arap kralı ilan etmesi üzerine ayaklanmışlardır. 1917’de Gazze önlerine gelen İngiliz ordusu ile arka arkaya Gazze muharebeleri yaşanmıştır. İngilizler Araplar sayesinde Filistin ve Arap yarımadasındaki savaşları kazanmaya başlamışlardır. 1917’de Rus Çarlığı yıkılıp gizli belgeler açıklanınca Araplar kendilerinin saydıkları toprakları İngiliz ve Fransızların kendi aralarında böldüklerini ve Balfour Bildirisi ile Yahudilerin Filistin’e göç etmelerine izin verdiklerini görünce oldukça şaşırmışlardır. Ne yazık ki artık zarlar atılmıştır ve bugün kardeşleri olan Osmanlı’ya oynadıkları oyunun acısını çekmektedirler.

Filistin’e İsrail Göçü

Osmanlı imparatorluğu Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerinin farkındadır. Meclis’te 1911’den itibaren hükümetin 1908’den beri izlediği politikalara karşı çıkılmış ve İttihatçıların Maliye Nazırı olan Yahudi asıllı Cavid Bey’in politikaları eleştirilmiştir. Osmanlı mebuslarının çoğu dış borçlanma sorunu sonucu Siyonist emellere hizmet edildiği ve Filistin’de Şattül Arap Vadisi’nde Kudüs-i Şerif mevkiinde bir devlet kurulması çabasında olduğunu belirtmiştir. Burada tartışılan konu Yahudi göçmenlerin Filistin topraklarına yerleşmeleri ve gayrimenkul satın almaları yasak iken bunun nasıl mümkün olduğu sorulmuştur. Sonraki konuşmalarda Siyonistlerin Osmanlı topraklarına seneler içinde nasıl yerleştikleri sayılarla ortaya konmuştur.6 

19. asırda Filistin’de Yahudi nüfusu Filistin’deki nüfusun 2-5% kadardı. Yahudilerin Filistin’e yoğun bir biçimde göç etmeleri 1882 yılında başlamıştır. İlk gelen Yahudiler İran, Yemen, Fas ve Rusya’dan göç etmişlerdir. Asıl Yahudi göçleri İngilizlerin Balfour Bildirisi’nden sonra olmuştur. 1919-1923 arası Yahudi göçleri büyük ölçüde Doğu Avrupa’dan olmuştur. Yahudiler I. Dünya Savaşı’nın dışına çıkmaya çalışmışlardır. 1924-1929 arası Yahudi göçleri Avrupa’da yükselen antisemitizm yüzünden olmuştur. En büyük göç olan beşinci göç 1929-1939 arası Almanya’da Naziliğin gelişmesi üzerine 250.000 kişi Filistin topraklarına gelmiştir. Göçün büyüklüğü karşısında İngilizler göçü yasa dışı ilan etmişlerdir. İlginç bir durum olarak Naziler Yahudi göçünü destekleyen ve onlara para sağlayan Yahudi ajansıyla 50.000 Alman Yahudi’sinin Filistin’e göç etmesi için Havara Anlaşması’nı yapmışlar ve ajansa 100 milyon Mark değerinde yardımda bulunmuşlardır. 

Asıl yasa dışı göç 1933-1948 yılları arasında olmuştur. 1936 yılından itibaren İngiliz mandası olan Filistin’e yasa dışı göç yoğunlaşarak artmıştır. Bu yasa dışı göç yeni kurulmuş olan istihbarat ajansı Mossad LeAliyah Bet ve Araplara terör faaliyetleri yapmakla meşgul olan Irgun örgütü tarafından gerçekleştirilmiştir.

Yahudi Terör Örgütleri

Haganah

Bunların başında, İngilizlerle işbirliği yapan gizli bir askeri örgütlenme olan Haganah gelmektedir. İngilizler tarafından yetiştirilen bu yapı daha sonra İsrail askeri gücüne dönüşecektir. 1933 yılına kadar Haganah, yeterli askeri bilgisi olmayan 300 kişilik bir Yahudi gücünden oluşuyordu. “Gece Savaşçıları” diye bir güç kurulmuş bunun yanında 3000 kişilik bir Yahudi polis destek gücü kurmuşlardır. Araplara karşı savaşırken 1944’lerden sonra göçe karşı koyan İngilizlerle çatışmalara girişmişlerdir. Bu ayaklanmanın sonucu Arap saldırılarının önlemek için Haganah’ın gücü arttırılmıştır. 

1946 yılında bombalı kamyonla Kral Davut Oteli’ne girerek İngiliz karargâhını uçuran örgüt Haganah’tır. Haganah tarihte ilk bombalı kamyon kullanarak bir karargâha saldıran örgüt olmuştur. Haganah bombalama eylemlerine 1948’e kadar Filistinli Araplara yönelik olarak devam etmiştir.

İkinci Önemli Terör Örgütü Irgun

1937 yılında Haganah’dan ayrılan Irgun grubu, Stern ve Palmaş grupları ile birlikte 1930-1948 arası sivil Araplara katliamlar yapmıştır. Bu paramiliter gruplar daha sonra İsrail ordusunu oluşturdular.7 Irgun’un hedefi Ürdün nehrinin iki yakasında bir İsrail devleti kurmaktı. Hedefledikleri ülke, İngiliz mandasına bırakılan toprakların yanında bütün Filistin toprakları ve Ürdün’dü. David Ben Gourion 14 Mayıs 1948’de İsrail devleti ilan edilince Haganah, Palmaş Irgun ve Lehi İsrail ordusuna katıldılar. Irgun eski savaşçıları bugün sağ parti olan Likud Partisi’ni kurdular. Irgun’un ilk lideri Vladimir Jabotinsky’dir. Daha sonra başbakan olan Menahem Begin de 1943’te Irgun’un başına geçmiştir. Irgun, İngiliz bankalarını soyarak ve köylerde Filistinlileri öldürerek etrafa korku salmıştı.

Üçüncü Terör Örgütü Stern

1936 yılında Polonya hükümeti geniş bir Yahudi karşıtı kampanyaya girişmiştir. İktidar partisi, Yahudileri göçe zorlamış 1938 ‘de Polonya’daki Yahudi sayısının en aza indirilmesini istemiştir. Haganah ve Irgun grupları 1939-1944 arasında ateşkes ilan etmişlerdir. Abraham Stern bu durumu ve İngilizlerin 1949 Arapların çoğunlukta bulunduğu bir Filistin devleti yaratma planını öğrenince bu planın Nazi tehlikesinden daha ağır bir tehdit oluşturduğuna karar vermiştir. Stern grubu Yahudi grupları arasındaki çekişmelerden sonra Haganah ve Irgun 1940 yılında gruplarından ayrılmıştır ve Lehi(İsrail’in Özgürlüğü İçin Savaşanlar Grubu) adlı yeni yapılanmaya gitmiştir. Stern grubu İngilizlerin düşmanı olan Almanlarla ilişki kurmaya çalışmıştır. Daha sonra başbakanlık yapan Yitzhak Şamir iki grup arasında tereddüt geçirdikten sonra Stern grubuna katılmıştır. Şubat 1944’ten sonra İngilizlere karşı operasyonlar hız kazanmıştır.

İsrail’in Kuruluşu

Bir yazarın belirtiği gibi Amerika’daki Hollywood, basın ve banka sistemlerini elinde tutan Musevi lobisinin etkisiyle Amerika 1944’ten sonra sisteme girmiştir. 1944 yılında Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması ve Yahudi göçünün arttırılması için karar almıştır.8 Amerikan seçimlerinin verilen para desteğine bağlı olması ve büyük miktarda paranın Yahudi lobilerinin elinde bulunması nedeniyle seçimi kazanmak isteyen Truman bütün bu görüşleri reddederek bu kararı almıştır. Öte yandan, Yunanistan ve Türkiye ekonomik olarak zor durumda oldukları için Marshall Planı çerçevesinde verdiği yardımları almıştır. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler toplantısı için San Francisco’ya çağıran Amerika’nın Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması isteğini Türkiye’nin kabul etmemesi mümkün olmamıştır. 

29 Kasım 1949’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 181 no’lu kararla bir Yahudi devletinin Filistin topraklarının 56% si üzerinde geri kalan 44% sini Araplara verilmesi kaydıyla bir Yahudi devleti kurulmasını kabul etmiştir. Gerek Cumhuriyet Halk Partisi’ni gerekse Demokrat Parti’yi İsrail’i tanıma hususunda zorlayan gelişmenin başında Rus tehdidine karşı Türkiye’nin NATO’ya girme kararını her iki partinin de ulusal güvenlik sorunu olarak kabul etmesi gelmektedir.9 1948’de İsrail devletinin kuruluşundan sonra büyük bir İsrail-Arap Savaşı çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bu savaş karşısında tarafsız kalmayı tercih etmiştir. Yaklaşık bir yıl sonra ise 24 Mart 1949 tarihinde bu devleti tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur.

1948-2000’li Yıllarda İsrail-Arap Savaşları ve Bu Savaşların Doğurduğu Terörizm

14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail Devleti’nin kurulmasıyla 15 Mayıs 1948’de Arap orduları Filistin’e girmeye başlamışlardır. Bu ilk İsrail-Arap savaşıdır. Daha sonraları 1956, 1967 ve 1973 savaşları ile İsrail-Arap savaşları Ortadoğu’yu karıştırmış ve bütün Ortadoğu ülkelerini rahatsız eden ana sorunların yaratılmasında başlıca rol oynamıştır. Diğer bir husus da İsrail ve Filistinli oy kullananlar daha çok sağ kanada yakın ve aşırı uçtaki elemanları desteklemişlerdir. Bu denge, barış için her zaman tehdit yaratmıştır.

28 Mayıs 1964’te Filistinlilerin direniş örgütü olan Filistin Kurtuluş Cephesi (PLO) kurulmuştur. Arapların sürekli yenilgisi 1967 yılından itibaren bölgedeki Ermeniler gibi Hristiyan aktörlerin de katıldığı terör hareketlerine dönüşmüştür. Zayıf tarafın kendi sorunları konusunda uluslararası alanda kendi sorunlarına dikkati çekme, itiraz edenleri korkutma ve taraftar toplama olarak başlayan Ortadoğu’daki terörizm, uçak kaçırma olayları ile 1967 Savaşı’ndan sonra başlamıştır. 

1973’teki Arap-İsrail Savaşı’nda Arapların küçük de olsa başlangıçta zafer kazanmaları İsrail’in savaşkanlığının daha çok artmasına neden olmuştur. 1978 anlaşmasının imzalandığı yıl İsrail kendisine yapılan operasyonlara karşı Güney Lübnan’ı işgal etmiştir. 1982’de İsrail, Lübnan’daki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün bulunduğu Sabra ve Şatilla kampına “Galile İçin Barış” adı altında bir operasyon daha düzenlemiştir. 1987’de Arap ayaklanması olan İntifada hareketi başlamıştır. Gazze şeridi, Batı Şeria, sığınmacı kampları, kasaba ve köyler işgale karşı ayaklanmışlardır. Filistin topluluğu, bir yazara göre önemli sosyal ve siyasal bir harekete tarihinde ilk defa imza atmıştır.10

Arap liderlerin kişisel çıkarları, iç politikada bu konu üzerinden başarılı olmaya çalışmaları, süper güçler arasındaki rekabet, dünya piyasasında petrolün fiyatı, sürekli yapılan silah transferleri, diplomatların uluslararası forumlarda kendilerine bir parça alma hırsı sonunda Lübnan’daki Şii gruplar ile İsrail arasında yeni çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Güney Lübnan’da tünellere gömülmüş Şiilere karşı İsrail büyük bir başarı kazanamamıştır.

1960’tan 2000’li yıllara kadar Filistin-MOSSAD çatışmaları onlarca yıl sürmüştür. Filistin milliyetçi hareketi zaman içinde zayıflamaya başlamıştır. PLO içinde ayrılıklar ve Lübnan konusunda birbirini suçlamalar olmuştur. Bu sırada Batı Şeria ve Gazze’de Filistinli milliyetçilere karşı Filistinli İslamcılar, o günkü konjonktür ve çıkarları gereği İsrail tarafından desteklenmiştir. Bu grubun içinde Müslüman Kardeşler, Filistin İslami Cihat ve Mujama al-İslamiya gibi örgütler vardı. 

Hamas ve Son Gelişmeler

Hamas, 1987 yılında Filistinli İslamcılardan oluşan bir grup tarafından kurulmuştur. Temeli Mısır’daki Müslüman Kardeşler Hareketi’ne dayanmaktadır. Gerçekte sosyo-politik bir örgütlenme ve paramiliter bir güçten oluşmaktadır. Bu hareket 1950’den beri Gazze şeridinde bulunmuş ve etkisini camiler, yardım örgütleri ve sosyal örgütler ile geliştirmiştir. 1980’de Filistin Kurtuluş Örgütü’nün gücüyle baş edebilecek bir duruma gelmiştir. 1990 ve 2000’li yılların başında birçok intihar saldırısı ve İsrail’e karşı diğer saldırıları gerçekleştirmiştir. 2006 yılında Filistin’de yapılan seçimlerde Hamas Filistin Parlamentosunda çoğunluğu kazanarak El Fetih Örgütü’nü yenilgiye uğratmıştır. Seçimden sonra El Fetih ve Hamas arasında çözümsüz çatışmalar ortaya çıkmıştır. Hamas ,Gazze’de tutunurken El Fetih Batı Şeria’da kendisine yer edinmiştir. 

Hamas’ın İsrail’e ilk saldırısı 1989 yılında olmuştur. İki askeri kaçırıp öldürmüştür. İsrail Savunma güçleri Hamas kurucusu Ahmed İsmail Hasan Yasin’i tutuklamış ve ömür boyu hapse mahkum etmiştir ve 400 Hamaslı’yı o dönemde işgal altında tuttuğu Güney Lübnan’a göndermiştir. Bu dönemde Hamas .Hizbullah ile ilişkilerini geliştirmiştir. Hamas’ın askeri kanadı İzzettin Al Kassam Tugayları ise 1991’de yaratılmıştır. İzzettin Al Kassam, Hamas’ın bir parçası olmasına karşılık sık sık Hamas’ın emirleri dışında eylemler gerçekleştirmiştir.

İzzettin Al Kassam Tugayları’nın o dönemdeki lideri Yahya Ayaş 1996’da İsrail istihbaratı tarafından öldürülmüştür. Eylül 1997 yılında İsrail ajanları Ürdün’de Hamas lideri Halit Marşal’ı ördürme teşebbüsünde bulunmuşlardır. Bu ajanları Ürdün otoriteleri yakalamış ve Ürdün kralı Hüseyin ajanlara karşı Yasin’in hapisten çıkmasını sağlamıştır. Yasin, İsrail’in yaptığı bir hava saldırısında 22 Mart 2004 tarihinde yaşamını kaybetmiştir. 

Arap ülkeleri Gazze’de sıkışmış kalan 2.5 milyon kişinin geleceği konusunda hiçbir çözüme yanaşmamışlardır. Eski İsrail sağ terörist grupları temsil eden Likud partisinin iktidara gelmesi ve 1996’da çözüme açık çalışmalar yapan İsrail başkanı Yitzhak Rabin’in sağcı bir Yahudi tarafından öldürülmesi üzerine işbaşına gelen ve ortalığı karıştıran Netanyahu’nun döneminde Hamas, 7 Ekim 2023 günü İsrail’e karşı İsrail’in ummadığı şiddet ve büyüklükte bir saldırı gerçekleştirmiştir. İsrail istihbaratı 1973 saldırısında olduğu gibi bu sefer de gafil olarak avlanmıştır. Her zaman olduğu gibi İsrail kendisine yapılan saldırıya uluslararası insancıl hukuku bir kenara bırakarak sert bir cevap verme yoluna gitmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki Amerikan vetosu her zaman olduğu gibi İsrail’i her türlü hukuki müeyyideden korumuştur. Hamas saldırısının ise yalnızca İsrail askerlerine olmayıp sivil halka karşı olması ve bazı rehineler alınması olayın Batılı devletler açısından bir terör saldırısı olarak kabul edilmesine yol açmıştır. İsrail’in sivil, çocuk, kadın demeden Filistin halkını sürgün etmesi ve bombalamalar sonucu ölümlerin artması sonucu Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’na başvurarak İsrail için bir soykırım davası sürecini başlatmıştır. 

Son olarak Hamas liderlerinin değişik ülkelerde vurulmaya başlanması ve İran’da son günlerde gerçekleştirilen terör saldırıları savaşın Ortadoğu’yu daha uzun zaman meşgul edeceğini göstermektedir.

Dipnotlar

1 İsmail Taşpınar, “Yahudilerin Avrupa’dan Filistin’e Sürülmesi Luther’in Fikriymiş”, Derin Tarih, sayı 141, Aralık 2023, ss.12-13.

2 H.V.Winstone, The İllicit Adventure, London ,Jonathan Cape, 1982, ss.238-239.

3 Winstone, ibid., s. 239.

4 Celil Bozkurt, “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Nili Casusluk Örgütü”, ATAM Dergisi, cilt 25, sayı 99, Mayıs 2019, ss. 1-2.

5 Winstone, ibid., ss.18-19.

6 Osman Atasoy, “Siyonizm Tehlikesi Osmanlı Meclisinin Gündemindeydi”, Derin Tarih, sayı 141, Aralık 2023, s. 66.

7  Stephanie KHouri, “Quand les Milices Juives Faisant Regner La Terreur en Palestine”, L’Oriend Le Jour, 2 Kasım 2023, ss. 2-5.

8  Ahmet Uçar, “Yahudi Terör Örgütlerinin Filistin’deki Türk Düşmanlığı”, Derin Tarih, sayı 141, Aralık 2023, s.33.

9  İlyas Topçu, “Türkiye -İsrail İlişkilerinin İlk Yılları(1948-1952)”, Histroy Studies, cilt 10, sayı 2, 2018, ss. 165-166.

10 D. Peretz, “Intifada:The Palestinian Uprising,Boulder” CO:Westview, 1990, akt, Beverely Milton, Beverly Milton-Edwards, Comtemporaray Politics İn The Middle East, Cambridge, Polity Press, 2013, s.120.




img

İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi

Prof. Dr.
HASAN KÖNİ