TÜRK CEZA KANUNUNDA CASUSLUK SUÇLARI
İnsan toplulukları, diğer insan toplulukları hakkında bilgi toplama ve onlara ait sırları ele geçirmek için antik çağlardan itibaren bir çaba içerisinde olmuştur. Tarım toplumuna geçişle birlikte teşkilat liderliğinin ve devletin ortaya çıkması sonucu1 istihbarat toplama ve casusluk konusunda uzmanlaşmış kişiler ve teşkilatlar ortaya çıkmıştır.
Casus, TDK Sözlükte “Bir devlet veya kuruluşun gizli amaçları için çalışan kimse; dil avcısı, çaşıt, ajan” olarak tanımlanmaktadır. Casusluk ise “Casus olma durumu; çaşıtlık, ajanlık, espiyonaj” olarak tanımlanmıştır. Casusluk (espiyonaj) ve istihbarat (intelligence) kavramları birbirinden farklıdır. İstihbarat kavramı “Yeni öğrenilen bilgiler, haberler, bilgi toplama ve haber alma” anlamına gelmektedir. İstihbarat, casusluğu da içinde barındıran bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her istihbarat faaliyeti suç değildir. Örneğin bir ülkenin diğer ülkeye göndermiş olduğu misyon şefleri aracılığıyla o ülke hakkında bilgi toplaması suç oluşturmamaktadır. Nitekim casusluk suçları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlığı altında 326-339. Maddeler arasında toplam 14 maddede düzenlenmiştir. Casusluk, devlet sırlarına karşı suç kapsamında değerlendirilerek istihbarat faaliyetinin “devlet sırrına” yönelik olması halinde suç olması hüküm altına alınmıştır. TCK’nın bu yaklaşımı AİHS madde 10/2’ye , Anayasa madde 26/2’ye ve Anayasa madde 28’e uygun şekildedir.
Devlet sırları kavramına ilişkin kanunlarda net bir tanım yoktur. Devlet sırlarını kimlerin belirleyeceği, nasıl belirleyeceği, karar vermeye yetkili makamların neler olduğu ve bilgilerin saklama süresinin ne olacağı hakkında düzenlemeler içeren bir kanun henüz mevcut değildir. Bu konu ile ilgili sadece tasarı aşamasında bulunan “Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı” mevcuttur. Tasarı’nın 3. maddesine göre devlet sırrı; “Açıklanması veya öğrenilmesi, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgelerdir” şeklinde tanımlanmıştır. Tasarı’nın 4. maddesinde ise niteliği gereği gizli kalması gereken bilgi ve belgeler; “Devlet sırrı niteliği taşımayıp da açıklanması veya öğrenilmesi hâlinde ülkenin ekonomik çıkarlarına, istihbarata, askerî hizmetlere, idarî soruşturmaya ve adlî soruşturma ve kovuşturmaya zarar verebilecek nitelikteki veya yetkili makamlar tarafından gizlilik derecesi verilmiş bilgi ve belgeler, gizli bilgi ve belge olarak kabul edilir” şeklinde tanımlanmıştır.
Devlet sırrı ile ilgili tanım içeren diğer kanuni düzenleme ise 5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 47. maddesidir. CMK madde 47/1’e göre “Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.” 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun 16. ve 18. maddeleri de bu tanıma paralel tanım yapmaktadır.
TCK’nın 326. maddesinin gerekçesinde de sır kavramı “Yetkili bulunmayan kişilerin hakkında bilgi sahibi olmaları hâlinde Devletin güvenliğinin, milli varlığının, bütünlüğünün, Anayasal düzeninin veya iç veya dış siyasal yararlarının tehlikeye düşebileceği bilgiler” olarak tanımlanmıştır.
Devlet sırrı “özünde devlet sırrı olan bilgi ve belgeler”, “yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı bilgi ve belgeler”, “devletin idari kurumlarının gizli tuttuğu bilgi ve belgeler” olarak üçe ayrılmaktadır[2]. Özünde devlet sırrı olan bilgi ve belgelere ilişkin casusluk suçları (TCK madde 326, 327, 328, 329, 330, 331 ve 339), yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı bilgi ve belgelere ilişkin casusluk suçları (TCK 334, 335, 336, 337 ve 339) ve devletin idari kurumlarının gizli tuttuğu bilgi ve belgelere ilişkin casusluk suçu (TCK madde 332) şeklinde düzenlenmiştir.
II. Korunan Hukuki Değer
Casusluk suçlarında korunan hukuki değer, devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları ve milli savunmaya ilişkin menfaatlerdir[3]. Bu nedenle önem atfedilen ve korunan asıl şey, belgelerin ve bilgilerin içerdikleri sır değildir. Bizzat devletin güvenliğini, yararlarını ve milli savunmaya ilişkin menfaatlerini korumak ve bu menfaatlere zarar verenleri cezalandırmak amaçlanmıştır.
III. Suçun Unsurları
A. Tipiklik
1. Suç Tiplerinin Genel Özellikleri
TCK’daki casusluk suçları genellikle tek hareketli ve serbest hareketli suçlardır. Örneğin TCK madde 334’de yer alan “yasaklanan bilgileri temin suçu” ve madde 336’da yer alan “yasaklanan bilgileri açıklama suçu” tek hareketli suçlardır. Yani yasaklanan bilgileri temin suçu, sadece yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin etmekle işlenebilirken yasaklanan bilgileri açıklama suçu, bu bilgilerin açıklanması ile işlenebilmektedir. Ancak temin etmenin veya açıklamanın hangi yollarla yapılacağı kanunda açıklanmamıştır. Bu nedenle serbest hareketli suçlardır. Tek hareket, fiili anlamda değil hukuki anlamda tek harekettir.
Güncel bir örnek ise 2 Ocak 2024 tarihinde Türkiye’de 8 ilde çoğunluğu yabancı uyruklu olan 34 kişi hakkında operasyon yapılmıştır. Bu kişiler için TCK madde 331’de yer alan uluslararası casusluk suçundan dolayı soruşturma açılmıştır. Bu suç, yabancı bir devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, diğer bir yabancı devlet lehine siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden vatandaş veya yabancı tarafından işlenebilmektedir. Olayda da İsrail yararına ve Filistin zararına olacak şekilde devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri mesajlaşma uygulamaları kullanarak ya da eleman angaje ederek temin etmek söz konusudur. Bu olayda da açıkça görüleceği üzere tek hareketli ve serbest hareketli şekilde suç işlenmiştir.
Casusluk suçları niteliği itibariyle icrai hareketli suçlardır. Ancak TCK madde 338’e göre casusluk suçlarının ilgili kişilerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları sonucu mümkün olmuş veya kolaylaşmış ise bu durum icrai hareketle işlenmesine göre daha az cezayı gerektiren hal oluşturmaktadır.
Casusluk suçlarının işlenmesi nedeniyle zararın ortaya çıkması gerekmez. Bu nedenle casusluk suçları, tehlike suçları kategorisine girmektedir[4]. Somut tehlikenin ortaya çıkıp çıkmadığının araştırılması şart olmadığı için ise soyut tehlike suçları olarak kabul edilmeleri gerekmektedir[5]. Ancak somut tehlikenin oluşması durumunda bu durum suçun nitelikli halini oluşturabilmektedir. Örneğin TCK madde 335’te yer alan yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini suçunda, suçun basit halinde 8 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Eğer suç nedeniyle Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise TCK madde 335/2’ye göre faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmektedir.
Ayrıca casusluk suçları açısından neticenin gerçekleşmesine de gerek yoktur. Bu nedenle sırf hareket suçları olarak nitelendirilebilirler.
2. Suçun Maddî Unsurları
a) Fail
Casusluk suçlarının faili herkes olabilmektedir. Ancak fail, sadece gerçek kişiler olabilir yani tüzel kişilerin fail olması söz konusu olamaz. Tüzel kişilerin temsilcileri, casusluk suçlarının faili olarak ceza yaptırımlarına tabi tutulabilir. Tüzel kişiler açısından ise ancak güvenlik tedbirleri söz konusu olabilecektir. Örneğin Türkiye’de siyasi ve askeri casusluk faaliyeti yürüten bir dernek suçun faili değildir. Fail ya da failler derneğin yasal temsilcisi konumunda bulunan kişilerdir. Dernek için olayın şartlarına göre uygun görülecek güvenlik tedbirlerine hükmedilebilecektir.
TCK madde 333’teki Devlet sırlarından yararlanma, Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçunun faili ise sadece kamu görevlisi olabilecektir. Bu nedenle de bu suç özgü failli bir suçtur.
b) Mağdur
Casusluk suçlarının mağdurunun devlet olduğu ifade edilebilir[6]. Devletin değil, ilgili devlet kurumunun veya halkı oluşturan her bir ferdin suçun mağduru olabileceği[7] da öne sürülebilirse de söz konusu suçların devlete karşı suçlar başlığı altında düzenlenmesi ve devletin itibarının korunmak istenmesi gerekçesi göz önüne alındığında mağdurun devlet olması gerektiği düşüncesi daha makul görünmektedir.
c) Suçun Konusu
Suçun konusu her suç için ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken bir husustur. Örneğin TCK madde 332’deki askerî yasak bölgelere girme suçunun konusu Devletin askerî yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlerdir. Buna karşılık, TCK madde 333’teki Devlet sırlarından yararlanma, Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçlarında ise suçun konusu kişinin görevi dolayısıyla öğrendiği ve Devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği fenni keşif veya yeni buluşları veya sınai yenilikler ya da yabancı bir memlekette Devlete ait belirli bir iştir.
Casusluk suçlarında bu örneklerin dışında kalan suçlar açısında suçun konusu bilgi veya belgelerdir. Bu bilgi veya belgeler; özünde devlet sırrı olan bilgi ve belgeler, yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı bilgi ve belgeler ya da devletin idari kurumlarının gizli tuttuğu bilgi ve belgeler olabilir.
d) Hareket
Casusluk suçlarında hareket bakımından bağlı hareket düzenlenmemiştir. Suçlar açısından seçimlik hareket ya da serbest hareket durumu söz konusudur. Örneğin TCK madde 332’de yer alan askeri yasak bölgelere girme suçu açısından bu yerlere gizlice ya da hile ile girme şeklinde iki seçimlik hareket öngörülmüştür. Alenen veya izinli bir şekilde bu yerlere girmek suç oluşturmayacaktır.
e) Nitelikli Unsurlar
Casusluk suçları açısından çok sayıda nitelikli hal öngörülmüştür. Örneğin barış zamanında işlenen casusluk suçları (TCK madde 326, 327, 328, 329, 330, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339) suçun basit şeklini oluştururken savaş zamanında işlenmesi bu suçların nitelikli halini oluşturmaktadır. Herhangi bir şekilde nitelikli hal öngörülmeyen tek casusluk suçu, TCK madde 331’de yer alan uluslararası casusluk suçudur.
3. Suçun Manevî Unsuru
Casusluk suçları esas olarak genel kastla işlenebilir. Olası kastla işlenmesi mümkün olan ve açıkça düzenlenen suç TCK madde 333/4’te yer alan Devlet sırlarından yararlanma ve Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçunu ihbar etmeme suçudur. Suçun işleneceğini haber aldığı halde “işlenirse işlensin” şeklinde bir yaklaşımla suçu ihbar etmeyen kimse olası kastla hareket etmiş olacaktır. Diğer suçlardan da özel kastla değil de genel kastla işlenebilen suçlar açısından olası kast söz konusu olabilecektir.
Casusluk suçlarında TCK madde 328, 330, 331, 335 ve 337’de yer alan suçlar sadece özel kastla işlenebilen suçlardır. Bu suçlarda “siyasal veya askeri maksatla” suçun işlenmesi kastı aranmaktadır. Örneğin yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri gazetecilik amacıyla açıklayan kimse casusluk suçunu işlemiş olmayacaktır. Özel kastla işlenebilen bu suçlar açısından taksir de söz konusu olamayacaktır.
Casusluk suçlarında Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama suçu için TCK madde 329/3’te ve yasaklanan bilgileri açıklama suçu için ise TCK 336/3’te suçun taksirli hali düzenlenmiştir. Ayrıca TCK madde 338’de taksir sonucu casusluk fiillerinin işlenmesi suçu düzenlenerek bu bölümde düzenlenen suçların taksirle işlenmesi hallerine ilişkin yaptırımlara yer verilmiştir. Ancak bu maddenin işlevsel bir yönünün olduğunu söylemek pek mümkün değildir.
Kastı kaldıran hata, failin iyi niyeti nedeniyle göz önünde bulundurulan bir durumdur. Bilinçli bir şekilde, bilmeme durumunu koruyan ve şüpheyi tamamen yenmeden casusluk suçlarını işleyen fail TCK madde 30/1’de yer alan kastı kaldıran hatadan faydalanamayacaktır. Örneğin, girmeye çalıştığı yerin askeri yasak bölge mi özel hukuk kişisine ait bir bölge mi olduğuna bakmadan ve yeterli araştırmayı yapmadan gizlice giren kimse kastı kaldıran hatadan yararlanamayacaktır. Duruma göre olası kast ya da bilinçli taksir söz konusu olabilecektir.
B. Hukuka Aykırılık Unsuru
Casusluk suçları ile ilgili maddelerde yer alan fiilleri herhangi bir hukuka uygunluk nedeni olmadan işlemek bu suçların hukuka aykırılık unsurunu oluşturmaktadır. Kanunun hükmünü yerine getirme (madde 24/1), meşru savunma (madde 25/1), hakkın kullanılması (madde 26/1) ve ilgilinin rızası (madde 26/2) hukuka uygunluk nedenlerini oluşturmaktadır.
Örneğin davada tanıklık yapmanın gereği olarak CMK madde 47 kapsamında devlet sırrını mahkemede açıklayan kişi TCK madde 329’da yer alan Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama suçunu işlemiş olmayacaktır. Çünkü bu durumda TCK madde 24/1’e göre kanunun hükmünü yerine getirme şeklinde bir hukuka uygunluk sebebi söz konusudur.
IV. Kusur
Kusurluluğa etki eden durumlar casusluk suçları açısından da söz konusu olabilecektir. TCK’da yer alan amirin emri (madde 24/2), zorunluluk hali (madde 25/2), cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (madde 28), haksız tahrik (madde 29), kusuru ortadan kaldıran hata halleri (madde 30), yaş küçüklüğü (madde 31), akıl hastalığı (madde 32), sağır ve dilsizlik (madde 33), geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (madde 34) durumları kusur yeteneğini azaltan veya ortadan kaldıran durumlar olarak somut olayda uygulanabilecektir.
Örneğin ameliyat sonrası narkozun etkisiyle Devletin güvenliği veya iç ya da dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimse TCK madde 34’te yer alan uyuşturucu madde etkisinde olma durumundan yararlanacak ve kusurlu addedilemeyecektir.
V. Suçun Özel Görünüm Şekilleri
A. Teşebbüs
Casusluk suçlarının temel şekilleri neticeli suçlar değil, sırf hareket suçlarıdır. Bu nedenle kural olarak casusluk suçlarına teşebbüs mümkün değildir. Ancak icra hareketleri parçalara bölünebiliyorsa bu durumda teşebbüsten söz edilebilecektir.
B. İştirak
Casusluk suçları, bir kişi tarafından gerçekleştirilebileceği gibi birden çok kişi tarafından da gerçekleştirilebilir. Casusluk suçları, genel olarak iştirak açısından özellik arz etmez ancak özgü failli suçlar (TCK madde 333) açısından müşterek faillik bakımından farklılıklar söz konusu olabilir. Örneğin Devlet sırlarından yararlanma suçu (TCK madde 333/1)’de eğer iştirak eden kişi kamu görevlisi ise müşterek fail, kamu görevlisi değilse yardım eden olarak sorumlu olacaktır.
Tipik fiili birlikte gerçekleştiren kişiler ya da suçun işlenmesinde başkasını araç olarak kullanan kişiler TCK madde 37. uyarınca müşterek fail olarak cezalandırılacaklardır. Casusluk suçunun işlenmesine azmettirme şeklinde iştirak eden kişiler de TCK madde 38 uyarınca fail olarak cezalandırılacaktır. Yardım eden kişiler de TCK madde 39 madde hükümleri göz önüne alınarak cezalandırma yoluna gidilebilecektir.
C. İçtima
Suçların içtimaı ile ilgili olarak, TCK’nın benimsediği sistem, kural olarak, “Kaç tane fiil varsa o kadar suç; kaç tane suç varsa o kadar da ceza vardır” biçimindedir. Casusluk suçları için de özel bir içtima durumu düzenlenmediği için genel içtima kuralları uygulanacaktır. Örneğin girilmesi yasak olan askeri bölgeye gizlice girip devlet sırrı niteliğindeki askeri bilgileri temin eden bir kişi hakkında gerçek içtima hükümleri uygulanarak hem TCK madde 328’den hem de TCK madde 332’den ayrı ayrı ceza verilecektir.
Aynı neviden fikri içtima (TCK madde 43) ve farklı neviden fikri içtima (TCK madde 44) uygulanması da casusluk suçları açısından mümkündür. Ancak aynı neviden fikri içtima uygulanabilmesi için Yargıtay’a göre “suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler” göz önünde bulundurulması gerekmektedir[8]. Farklı neviden fikri içtimada ise örneğin bir fiille hem kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme, yayma veya ele geçirme suçu (TCK madde 136) hem de Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçu (TCK madde 327) birlikte işlenmişse bu durumda fail sadece TCK madde 327’den dolayı cezalandırılacaktır.
VI. Cezalandırılabilirliğin Diğer Koşulları
Casusluk suçları için TCK’da etkin pişmanlığa ilişkin bir hüküm öngörülmemiştir. Bu nedenle casusluk suçlarında etkin pişmanlık uygulanması mümkün değildir. Ancak gönüllü vazgeçme (TCK madde 36) casusluk suçlarında mümkün olabilecektir. Örneğin siyasal casusluk suçunda (TCK madde 328) devlet sırrı niteliğindeki bilgileri emin etmek üzere yola çıkan kişi henüz bu bilgileri temin etmeden bu suçu işlemekten vazgeçerse gönüllü vazgeçmeden yararlanabilecektir.
Casusluk suçlarının nitelikli halleri (TCK madde 326/2, TCK madde 327/2, TCK madde 328/2, TCK madde 329/2, TCK madde 330/2, TCK madde 332/2, TCK madde 333/2, TCK madde 334/2, TCK madde 335/2, TCK madde 336/2, TCK madde 337/2, TCK madde 339/2) ve Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçu (TCK madde 333/3) açısından objektif cezalandırılabilirliğin şartları söz konusudur. Örneğin gizli kalması gereken bilgileri açıklama suçunda (TCK madde 330) nitelikli halden dolayı ceza verilebilmesi için suçun savaş zamanında işlenmesi veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakması gerekmektedir. Aksi halde suçun nitelikli hali oluşmayacaktır.
VII. Yaptırım
Casusluk suçlarının basit şeklinin kasten işlenmesi durumunda 6 ay hapis cezasından müebbet hapis cezasına kadar çeşitli yaptırımlar öngörülmüştür. Ayrıca adli para cezası gerektiren durumlar (TCK madde 333/1) de vardır. Nitelikli hallerde ise 3 yıl hapis cezasından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına kadar farklı yaptırımlar söz konusu olacaktır.
Taksirli hallerde ise Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama suçunda (TCK madde 329) basit şeklinde 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası, nitelikli halinde ise 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Diğer casusluk suçlarında ise basit hallerde 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası (TCK madde 338/1), nitelikli hallerde ise 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası söz konusu olacaktır (TCK madde 338/2).
VIII. Muhakemeye İlişkin Kurallar
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 12. maddesine göre casusluk suçlarında görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır. Ancak askerî yasak bölgelere girme suçu (TCK madde 332) bakımından görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.
Casusluk suçlarında dava zamanaşımı süreleri 8 yıl ile 30 yıl arasında (TCK madde 66/1) değişmektedir. Casusluk suçunun ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı süreleri uygulanmayacaktır (TCK madde 66/2).
Kaynakça
[1] M. İlyas Bozkurt, Liderlik Sanatı, İstanbul: TESAM Yayınları, 2020, s. 34.
[2] Yargıtay 16. C.D., 03.10.2016 tarih, 2015/2215 E., 2016/5083 K.
[3] Yargıtay 1. C.D., 09.01.1973 tarih, 4640-19 sayılı karar.
[4] Hacı Sarıgüzel, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Suçları, Ankara: Adalet Yayınevi, 2016, s. 359.
[5] TCK madde 333/3’te yer alan Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik suçu açısından zararın meydan gelebilme ihtimalinin oluşması yani somut tehlikenin ortaya çıkma ihtimali şart olduğu için suçun basit şekli somut tehlike suçudur.
[6] Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2018, s. 493.
[7] Tartışmalar için bkz: Mustafa Özen, Ceza Hukuku Genel Hükümler Dersleri, 4. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2019, s. 293 vd.
[8] Yargıtay CGK, 14.01.2014 tarihli ve 384-2 sayılı Kararı.