ÇİN EKONOMİSİ ODAĞINDA ASYA’NIN EKONOMİK YÜKSELİŞİ
Dünya ekonomisinde, 1950’li yıllardan başlayan süreçte, Doğu Asya ve Güney-doğu Asya giderek artan bir öneme sahip olmuştur. İkinci dünya savaşı öncesinde de bir biçimde önemliliğe sahip olan bölge, savaş sonrasında dünyada sosyalist ve kapitalist blok biçimde siyasal kamplaşmalar artarken, daha da bir fazla öneme sahip olmuştur.
Giriş
Dünya ekonomisinde, 1950’li yıllardan başlayan süreçte, Doğu Asya (ve Güney-doğu Asya giderek artan bir öneme sahip olmuştur. İkinci dünya savaşı öncesinde de bir biçimde önemliliğe sahip olan bölge, savaş sonrasında dünyada sosyalist ve kapitalist blok biçimde siyasal kamplaşmalar artarken, daha da bir fazla öneme sahip olmuştur. Özellikle 1949 yılında Çin anakarasının sosyalist bloğa katılması ile birlikte, Doğu Asya’da kamplaşma daha da artmıştır. Bu noktada Güney Kore, Tayvan ve diğer bölge ülkeleri (Singapur, Malezya v.d.) kapitalist bloğa daha fazla yakınlaşmıştır. Bu koşullarda bu ülkelere dönük A.B.D. ve diğer kapitalist ülkeler kaynaklı destekler artarken, yabancı sermaye girişleri de artmıştır. Artan ekonomik ve finansal desteklerin de etkisiyle bu ekonomilerde canlanma artarken, artan canlılık ise bu ekonomilerin büyüme hızlarını da olumlu etkilemiştir.
1980’li ve 1990’lı yıllara dek bu ülkelerde (özellikle Güney Kore ve Tayvan’da) yüksek büyüme oranları gerçekleşmiştir. Ülkelerin büyüme oranları artarken, dünya ekonomisine de daha fazla katılır hale gelmişlerdir. Ancak bu olumlu trend 1990’lar sonrasında yavaşlamıştır. Bu yavaşlamada yine bir bölge ülkesi olan Çin’in büyük etkisi vardır. Çünkü Çin Halk Cumhuriyeti (Çin anakarası) özellikle Mao’nun ölümüyle birlikte, (1976 yılı sonrasında) rejimde sosyalist yapılanmadan uzaklaşmaya başlamış ve yüzünü kapitalist dünyaya döndürmüştür. Bu dönüş kendisini en belirgin olarak yabancı sermayeye bakışta göstermiştir. Sonuçta, Çin yıllar içinde yabancı sermayeye verdiği teşvikler ile yabancı sermaye girişinde dikkate değer artışlar yaşarken, GSYİH büyümesinde de olumlu gelişmeler sergilemiştir. Ülke ekonomik büyümede yüksek oranları yakalarken, dünya ekonomisine de daha fazla katılır hale gelmiştir. Bu durum ise diğer bölge ülkelerin aleyhine bir gelişmeyi ifade etmiştir. Bu değişim bağlamında da burada öncelikle Güney Kore ve Tayvan üzerinde, ardından Çin ekonomisi üzerinde durulacaktır.
1.Güney Kore, Tayvan ve Çin: Asya’nın Üretken Güçlerinin Yükselişi
Tayvan ve G. Kore’nin ekonomik tarihlerine bakıldığında, görülen odur ki, birçok noktada ortak özelliklere sahiptirler. Birinci olarak, her iki ülke de 1945 yılına kadar birer sömürge ülke konumunda olmuşlardır. Tarihsel olarak çok eski bir yerleşime sahip olan Tayvan (Formosa) 1624 yılında Hollanda’nın sömürgesi olmuş ve 1683’te Çin İmparatorluğu’nun egemenliğine geçmiş ve 1895 yılında Çin-Japon savaşının bir sonucu olarak da Japonya’nın sömürgesi olmuştur. I. Çin-Japon savaşı da denilen (1894 yılından 1895 yılına kadar süren) bu savaş sonrasında sadece Tayvan değil, aynı zamanda Kore de Japonya’nın sömürgesi olmuştur. Savaş sonucunda Çin büyük zayiatlarla karşılaşmış ve zayıflamasının etkisinde Çin’in Asya bölgesindeki hakimiyeti büyük ölçüde zayıflamıştır.
Tayvan nüfusunun yüzde 98’i Çinlidir. Günümüz itibariyle Tayvan’ın Çin anakarasından farklılığı esasen ideolojik-politik karşıtlıktır. 1894-1895 Birinci Çin-Japon savaşı sonrasında, 1911 yılında Çin’de hanedanlık sona ermiş ve yerine Cumhuriyet kurulmuştur. 1949 yılında ise Komünist Parti iktidara gelmiştir. Bu politik değişim Çin anakarasındaki Milliyetçilerin Tayvan’a taşınmasını doğurmuştur. Tayvan sürekli olarak 1911’de kurulan Çin devletinin devamı olduğu iddiasında olmuştur. Uluslararası arenada da 1971 yılına dek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Çin devletini temsil etmiştir. 1971 yılından sonra ise Çin Halk Cumhuriyeti Çin devletini temsil eder hale gelmiştir. Güney Kore’nin coğrafik olarak tamamen Japonya egemenliğine girişi ise 1910 yılında gerçekleşmiştir. Japonya sömürgeleştirdiği bu iki ülkede ulaşımdan, tarımın modernizasyonuna, kamu sağlığına kadar birçok alanda bir dizi alt yapı yatırımı gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle Japon sömürgeciliği bu ülkelerde gerçekleştirdiği alt yapı yatırımları ve imalat sanayi yatırımları ile bu ülkelerin ekonomik gelişmelerinde olumlu etkiye sahip olmuştur[1].
II. Dünya savaşının sona ermesiyle birlikte, ABD ve diğer gelişmiş Batılı ülkeler Güney Kore ve Tayvan’a ekonomik ve finansal yardımlarda bulunmuşlardır. 1949 yılında imzalanan "Özgür Çin ile ABD işbirliği Programı" çerçevesinde A.B.D. tarafından Tayvan'a "Teknik İşbirliği", "Doğrudan Güç Desteği" ve "Savunma Desteği" konusunda yardımlar yapılmıştır[2]. Bu anlaşma ile bu ülkeye altyapı yatırımlarının yapılmasına ilişkin mali destek verilirken, imalat sanayiinde üretimin arttırılması ve tarımsal alanda ve madencilik alanında üretiminin arttırılmasına da destek verilmiştir. Ayrıca anlaşma kapsamında Tayvan’a eğitim, sağlık, iletişim, mühendislik, teknoloji transferi gibi alanlarda desteklemeler sağlanmıştır[3]. Dünya savaşı sonrasında, Çin anakarasında Çin Komünist Partisi iktidara gelirken, ayrı bir devlet konumunda olan ve Çin devleti olma iddiasını sürdüren ve yüzü Kapitalist Batıya dönük olan Tayvan’a kapitalist dünya da uzak durmamıştır.
Bu süreçte (1952-1960 yılları arasında) Tayvan’a toplam 41.5 milyon dolar dolaysız yabancı sermaye girişi gerçekleşmiştir. Bu dönemde net uzun vadeli yabancı sermaye girişi 188 milyon dolar olmuştur. Yine aynı dönemde dış yardım tutarı ise 1.028,5 milyon dolardır. Dönem içinde toplam 1.258,0 milyon dolara ulaşan yabancı sermayenin toplam yatırımlar içerisindeki payı % 55.6’dirr[4].
Bu yıllarda G. Kore de Tayvan gibi, ciddi miktarda dış fon girişine mazhar olmuştur. Öyle ki, G. Kore ile ABD arasında (1953 yılında iç savaşın sona ermesi ile birlikte) "Rehabilitasyon Programı" anlaşması imzalanmış ve bu program ile birlikte dış yardımlar yapılmaya başlanmıştır. Ülkeye 1953-61 döneminde toplam 2.3 milyar dolarlık bir dış yardım girerken, bu yardımların da desteğinde ülke sanayileşmeye ağırlık vermiştir. Güney Kore'ye giren bu dış yardımlar, iç savaşla bozulan ekonominin düzeltilmesine destek olurken, sınai üretim artışının önemli bir bölümünü de finanse etmiştir[5]. Burada 1953-1960 arasında kişi başına yılda ortalama %2'lik artış gösteren GSMH büyümesinde dış yardımların önemine vurgu yapmak gerekir[6].
Hem Güney Kore ve hem de Tayvan 1950’li yıllarda Sanayileşme seçişinde İthal ikameci sanayileşme stratejisini seçmişler ve bu yönde iktisat politikalarını uygulamaya koymuşlardır. Bu ülkeler sanayileşme süreçlerinde eğitime büyük önem vermişlerdir. Tayvan’da Japon Sömürgeciliği döneminde başlayan eğitime dönük altyapı faaliyetleri, 1945’ten sonra ABD yardımlarının da etkisiyle daha da artmıştır[7]. Güney Kore’de de aynı yöneliş görülmüştür. Örneğin, Güney Kore’de 1945-1948 yılları arasında ilkokul öğrencilerinin sayısında %82'ye varan artış yaşanırken, orta dereceli okullarda okuyan öğrenci sayısında da %183'e varan bir artış ortaya çıkmıştır[8]. Bütün bu çabalar, Güney Kore ve Tayvan sanayileşmesinde vasıfsız bir işgücü varlığını değil, eğitilmiş, kalifiye bir işgücü varlığını göstermektedir[9]. Güney Kore ve Tayvan 1950’li yıllarda başlayan ekonomik gelişmenin etkisinde, 1980’li ve 1990’lı yıllara kadar dünya ekonomisinde üretici güç olarak önemli bir yere sahip olmuştur.
Bu iki ülkenin karşısında rakip olabilecek konumda olarak Çin Halk Cumhuriyeti vardır. Ve bu rakiplik olgusu 1980’li yıllarla birlikte kendisini göstermeye başlamıştır. Öyle ki, 1970’li yılların sonları ile birlikte arayış dönemine giren ve sonrasında büyük bir politik ve ekonomik değişim süreci başlatan Çin, hızla dünya ekonomisinde bu iki ülkenin yerini almaya başlamıştır. Özellikle 1970’lerin sonuna doğru, siyasal düzlemde (kapitalist-sosyalist bloğu seçeneğinde) Çin’de büyük değişimler vardır ve dönemin hükümetleri yüzünü ekonomik düzlemde Kapitalist Batı dünyasına çevirmeye başlamıştır.
1911 yılı öncesinde hanedanlık ile yönetilen, 1949 yılı sonrasında Çin Komünist Partisi tarafından yönetilen (ve Sosyalist Bloğa katılan) Çin, (artan nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamanın etkisinde) 1970’li yıllarda siyaset sahnesinde ve ekonomi siyasetinde farklılaşma sergilemeye başlamıştır[10]. Daha öncesinde ortodoks sosyalist ideolojisinin etkisinde yabancı sermayeye karşı olan Çin, Mao Zedung sonrasında adım adım siyasetini değiştirmeye yönelmiş ve bu süreçte yabancı sermaye konusunda (yabancı sermayeyi olumlulama anlamında) net bir farklılaşma içine girmiştir[11]. Burada dönemin Çin devleti başkanı Deng Xiaoping ‘in “Kedinin siyah ya da beyaz olup olmaması önemli değildir, kedinin fareyi yakalayabilmesi önemlidir” sözü Çin devletindeki değişimi ifade etmek açısından oldukça anlamlıdır. Bu ifade Çin devleti için artık ana amacın ekonomik büyüme ve refah olduğunu, bunu sağlamak yönünde de büyümeyi uyaran gücün ideolojik kimliği ve sahipliğinin önemli görülmediğini anlatmaktadır.
Siyaset sahnesindeki bu değişim sonrasında Çin’in dış dünyaya (ve dünya ekonomisine) katılımı artarken, süreç içerisinde yabancı sermaye girişlerinin de hızla arttığı görülür. Bu yıllar Çin’e kapitalist batı dünyasından büyük bir sermaye göçünün yaşandığı yıllardır. Bir bakıma bu yıllar “endüstrilerin yer değiştirmesi”nin yaşandığı ve fabrikaların kapitalist ekonomilerden Çin’e taşınmaya başladığı yıllardır. Öyle ki Çin’e giriş yapan doğrudan yabancı sermaye yatırım miktarı 1995 yılında 37.5 milyar dolar iken, 2018 yılına gelindiğinde 142 milyar dolara ulaşmıştır[12]. 1990 yılında doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının GSYH’ya oranı %0.96 iken, 1995’te %4.88’e ulaşmış, 2005 yılında da yüzde 4.55 olmuştur. (Ancak bu düzey 2010’da %4’e, 2018’de ise %1.49’a düşmüştür)[13]. Bu yıllarda yabancı sermaye girişleri düşerken, ülkede GSYİH büyüme oranları da daha önceki yüksek düzeylerine ulaşamaz hale gelmiştir. (Yabancı sermayenin yöneldiği bölgeler ise daha fazla deniz ulaşımına yakın bölgeler olmuştur.)
Elbette açıktır ki, yüksek sermaye girişlerinin olduğu bir ekonomide ekonomik canlanma da adım adım artacaktır ve Çin’de de bu durum geçerli olmuştur. Zamanla ekonomide yüksek GSMH büyüme oranları ortaya çıkarken, büyümenin birikimli etkisi ile Çin ekonomisi de hızla kabuk değiştirmeye başlamıştır. Öncesinde kopya ürünler ile dünya ekonomisine açılmaya çalışan Çin, gelen yabancı sermaye girişim etkisinde, nitelikli ürünler üretebilir hale gelmiş ve bu gelişmenin etkisinde zaman içerisinde Çin sermaye ve girişimcisi de imalat sanayi faaliyetinde bulunmanın getirdiği öğrenme etkisinde aşama aşama kaliteli ürünler üretebilir hale gelmiştir. 1980’li ve 1990’lı yıllar Çin ekonomisi için bu öğrenme sürecini, 2000’li yıllar ise Çinli üreticiler/girişimciler kurdukları şirketler ile, imalat sanayiindeki öğrenme etkisinde dün yaya mal satar hale gelmesini anlatır. Günümüzde Çin kökenli şirketlerin dünya ekonomisindeki ve ticaretindeki konumuna bakıldığında, Çin ekonomisinin 1990’lı yıllardan başlayarak kabuk değiştirdiğini göstermektedir.
2. 2000’li Yıllarda Çin Ekonomisinin Durumu
1980’ler ile birlikte neredeyse her yıl %10 büyümeyi ifade eder biçimde güçlü bir büyüme trendi sergileyen Çin ekonomisi, 2007 sonrasında “aşırı ısınma” belirtileri göstermeye başlamıştır[14]. Öyle ki, bu yıllarda Çin ekonomisinde yatırımlardaki hızlı artış, ekonomide aşırı ısınma halini ifade etmiştir. Çin’de bankacılık kesimi devlet mülkiyetindedir.Bu yıllardaki ekonomide aşırı yatırım hali, yatırım kaynağı olan banka kredilerinde kredilerin ödenme sorunlarını da anlatmıştır. Öyle ki, batık krediler 2003’te %50’ye ulaşmıştır[15]. Bu nedenle ekonomide frene basılırken, 2004 yılında Başbakan Vin Jiaboa tarafından sorunlu sektörlerde düzenlemeler hazırlanması gündeme getirilmiş ve bu düzenlemelerin etkisinde 2005 yılında ekonomide kısmi bir toparlanma yakalanmıştır.
Düzenlemelerin etkisinde ekonomik büyüme hızı sonraki yıllarda yeniden yüksek düzeylere ulaşabilmiştir. Ancak bu olumlu hava 2010’lu ve 2020’li yıllarda da sürmekle birlikte, bu büyüme trendi 2000’li yıllar öncesindeki gibi bir büyüme trendini ifade edememiştir. Tabloda da görüleceği üzere, 2007 yılında yüzde 14.2 GSYİH büyüme oranı ile en yüksek büyüme hızına sahip olan Çin ekonomisi, 2008 yılı ile birlikte süreç içerisinde (2022 yılına dek) daha düşük büyüme hızlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Burada denilebilir ki, Çin ekonomisinde 2003 yılında başlayan olumsuz koşullar kısa dönem için çözülmüş görünse de ekonominin orta dönemli yorgunluğu 2008 yılı ve sonrasında da kendini hep göstermiştir. Bir bakıma Çin ekonomisinin 2007 yılı sonrasında bir olumsuz havaya girdiği söylenmelidir. Ancak Çin ekonomisindeki olumsuz gidiş ve düşük büyüme oranları, dünya ekonomisinin büyüme oranları ile karşılaştırıldığında (Tablo, Seri 2), dünya ekonomisinin hayli üzerinde bir büyüme oranını ifade etmektedir. Ancak bu olumsuzluk durumu içindeki göreli olumlu seyir, 2010 yılı sonrasında değişmiştir. Öyle ki, Çin ekonomik büyüme oranının dünya büyüme oranından yüksekliği 2010 yılı sonrasında büyük ölçüde azalmış ve dünya ortalamalarına yaklaşmıştır. Bir bakıma 1976 yılı sonrasında canlanan dev, 2010 yılı sonrasında, dünya ölçeğinde büyümesi azalmış ve normalleşmeye başlamıştır.
Kaynak:www.worldbank.org, (2024). Seri 1(Üst-Çizgi):Çin GSYİH Büyüme Oranı, Seri 2 (Alt çizgi):Dünya Ekonomisi Büyüme Oranı
Burada şu nokta vurgulanmalıdır: Çin ekonomisinde büyüme oranının düştüğü 2008 yılı ve sonrası sadece Çin ekonomisindeki olumsuzlukların olduğu bir dönem değil, aynı zamanda dünya ekonomisinde A.B.D. kaynaklı bir krizin de yaşandığı bir dönemdir. Bu noktada, dünya ölçeğinde toplam tüketimin yaklaşık yüzde 25’ini gerçekleştiren A.B.D. krize girerken, bu krizin o dönemde dünyanın en büyük üreticisi konumunda olan Çin’i de etkilediği söylenebilir. Ancak 2008 krizi sonrası Çin ekonomik büyüme oranlarının gösterdiği şudur ki, Çin ekonomisi için 2008 sonrası dönem, artık önceki dönemlerden çok farklıdır. Bir bakıma 1980’li yıllarla başlayan yüksek oranlı büyüme trendi sona ermiştir ve Çin ekonomisi bir duraklama dönemindedir. 45 yıllık sürede olağanüstü bir büyüme gösteren bir ekonomi için bu duraklamanın şaşırtıcı olmayacağı da söylenmelidir. Ayrıca 1977’dan başlayan süreçte, Çin ekonomisinin gösterdiği bu yüksek büyüme performansını A.B.D. ekonomisinin göstermediğini de unutulmamalıdır. Çin ekonomisinin yüzde 10’lara ulaşan büyüme trendi gerçekleştirdiği dönemde, ABD ekonomisinin yüzde 2-3 dolayında bir büyüme trendi sergileyebildiği görülür.
Kaynak:www.worldbank.org, (2024).
Tablo 2’den görüleceği üzere, Çin ekonomisi 1993 yılına dek artan oranda (yüksek oranlı) (DYSY/GSYİH) Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımı (DYSY) çekmiştir. Ancak bu sermaye yönelişi 1994 yılı ile birlikte azalma trendine girmiştir. Özellikle 2007 yılı ve sonrasında yabancı sermaye girişlerinde dalgalanma ve orta dönem itibariyle düşüş trendi vardır. Yabancı sermaye girişlerinde bu azalma aynı zamanda ülkenin ekonomik büyüme oranlarında yavaşlama ile de teyit edilmektedir. Buradan çıkarsama olarak denilebilir ki, Çin ekonomisinin büyüme trendinin artışında doğrudan yabancı sermaye girişlerinin dikkate değer bir katkısı olmuştur. Bu durum G.Kore ve Tayvan ekonomisi için de söylenebilir. 2000’li yılların ortalarıyla birlikte doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının net bir biçimde azalırken, ekonomide aşırı ısınma işaretleri vermeye başlamıştır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının GSYİH’ya oranında Çin için geçerli olan durumun aynı zamanda (büyük ölçüde) Güney Kore ekonomisi ve tüm Doğu Asya ve Pasifik bölgesi için de geçerli olduğu söylenmelidir. Bu ekonomilerde yaşanan bu “duraklama ve soğuma işaretleri” hızlı koşma”nın bir sonucu olarak normal görülmelidir. Ancak bu duraklama sonrasında, önceki yüksek büyüme trendinin yakalanıp yakalanamayacağı ise ayrı bir tartışma konusudur.
Çin ekonomisini ve Çin ekonomisinin geleceğini anlama noktasında üretimde otomasyon ve robot kullanımının ne yönde geliştiğine bakılabilir. Bu noktada genel olarak denilebilir ki, dünya ekonomisinde birçok ülke 2011 yılı ile birlikte sanayileşmede adım adım Endüstri 4.0 aşamasına geçerken, üretimde de artan ölçüde otomasyona yönelmiştir. Üretimde yaşanan otomasyon ile birlikte, sanayide gelişmiş ülkelerde sanayi kesiminde robot kurulumun da artması söz konusu olmuştur. Bu çerçevede, Çin’in dünya ekonomisinde, üretimde konumunu belirlemek noktasında, robot kurulumlarının (dünya ekonomisinde) bölgesel (ülkesel) dağılımı Çin’in dünya ekonomisinde gelecekteki yerini anlamada önem taşısa gerektir. Bu noktada 2012 yılından 2022 yılına dek geçen sürede, sanayide robot istihdamına bakıldığında, Çin’in de içinde yer aldığı Asya/Avusturalya bölgesinde 2012 yılında robot kurulumu 85.000 adet iken, bu sayı 2022 yılında yüzde 377 artış ile 485.000 kuruluma çıkmıştır. Bu olağanüstü bir artıştır. Bu sayı Avrupa’da (2012’den 2022 yılına) yüzde 105 artış ile 41.000 adetten 84.000 adete çıkışı ifade eder. Bu sayı Amerika’da ise (yine 2012’den 2022 yılına) yüzde 100 artış ile 28.000 adetten 56.000 adete çıkışı ifade eder. Buradan görülen odur ki, otomasyon ve robot kurulumunda Çin’in de dahil olduğu Asya/Avusturalya bölgesi Avrupa’nın ve ABD’nin kat be kat üzerindedir. Bu ise gelecek zamanda da Çin’in (ve içinde yer aldığı Asya bölgesinin) dünya ekonomisinde üretimde ve küresel rekabette öndeliğini sürdürebileceğine işaret etmektedir.
Tablo 3: Sanayi Robotlarının Kurulum Düzeyleri (Yıllık, 1.000 ‘)
Source: IFR, <https://ifr.org/img/worldrobotics/2023_WR_extended_version.pdf> (2023) 10
Sonuç
1950’li yıllardan başlayan süreçte Kapitalist blok içerisinde üretim güçleriyle gelişmiş ekonomilerden sonra ikinci sırada yer alan kapitalist Doğu-Asya Ülkeleri (Güney Kore, Tayvan, Singapur vd.) küresel ekonominin güçlendiği 1990’lara girerken, eski ekonomik önemlerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Bu ekonomilerin dünya ekonomisinde ekonomik önemliliğini yitirmeleri (sıralamada geriye düşmeleri), daha öncesinde sosyalist blok içinde yer alan ve fakat 1970’lerin sonuyla birlikte kapitalist bloğa yüzünü dönen Çin’in yükselişi ile ilintili olmuştur.
Çin’in yaşadığı değişimi anlatmada Çin devlet başkan X. Deng’in ifadesi ile “kedinin (rejimin) renginin değil, fareyi (refahı) yakalamasının önemli olduğu” ifadesi büyük bir işarettir. Deng burada rejimin sosyalist ya da kapitalist olmasının değil, rejimin toplumsal refahı yakalamasının (ekonomik gelişmeyi sağlamasının) önemli olduğunu belirmiştir. Çin değişen bu ekonomik-ideolojik açılım içerisinde, hızla kapitalist dünyaya açılmıştır. Diğer bir ifadeyle, Çin devlet başkanı Deng sonrasında, totaliter değilse de otoriter bir yapı içerisinde ekonomik gelişmesini hızlandırmaya yönelmiştir. Bunun sonucunda 1970’lerin sonundan itibaren 2000’li yılların başlarına kadar neredeyse her yıl yüzde 10’luk bir büyüme yakalamış ve ekonomisini (sahip olduğu yeni (kapitalist-otoriter renk ile) güçlendirmiştir. Ancak bu 25-30 yıl içerisinde gerçekleştirdiği yüksek büyüme, bir konjonktür teorisi mantığında, aşırı ısınmayı getirmiş ve bunun sonucunda 2003-2008 yılları arasında duraklama dönemine girmiştir. 2010 yılı sonrasında ise güç kaybını anlatan bu duraklama, şu anda da sürüyor görünmektedir. Bu olumsuz durum ülkenin ihracat ve ithalat rakamlarından da görülmektedir. Ancak bu olumsuz trendin hep var olacağını da söylememek gerekir. Çünkü, özellikle dünya ekonomisinin yeni trendi olan robot ekonomisi yatırımları itibariyle, (Uluslararası Robot Federasyonu (IFR) verilerinin gösterdiği) Çin’in, oldukça etkin olduğu ve dünya ekonomisinde ilk sırada olduğu görülmektedir. Burada belirtmek gerekir ki, günümüzde sanayileşmede/sınai gelişimde robot kullanımı önemli bir faktördür. Bu nedenle Çin ekonomisinde bir dönem daha bu durağanlığının sürebileceği, ancak sonrasında, eğer dünya ekonomisi ve dünya siyasi koşulları buna elverirse, yeniden yükseliş dönemine geçebileceği de düşünülmelidir.
Kaynakça
Ahn.C.Y., ‘Economic Development of South Korea 1945-1985', 'Korea and World Affairs', Vol. 10, No:1, Spring 1986.
Balkanlı,A.O., “Outward Opening and Economic Development in South Korea and Taiwan”, Eurasian Academy of Sciences Eurasian Business & Economics Journal,2017 , Volume:12.
Balkanlı, A.O., “İhracata dönük sanayileşme ve Türkiye”, (YL Tezi), (İstanbul,1990).
International Corporation Mutual Security Mission to China, (I.C.C), "Economic Progress of Free China 1951-1958",(Taipei, 1958).
Dilek,Ş., Özdemir, B.Z., İstikbal, D., ”Deniz, Asya Yüzyılında Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), (İstanbul, 2019).
Külünk,İ.,” Çin Ekonomik Büyümesine Tarihsel ve Karşılaştırmalı Bir Bakış “, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan/April(2021) - Cilt/Volume:20 – Say:78.
Krueger. A.O., "The Development Role of the Foreign Sector and Aid", (Cambridge).
Luther, H.U.,"Güney Kore Bir Model Olabilir mi?" (İstanbul, 1984).
Ranis,G. ve Schive,C., ‘Direct Foreign Investment in Taivvan's Development', Economic Development in the Newly Industrializing Asian Countries: Foreign Trade and Investment, (Ed. W. Galenson), (Wisconsin, 1985).
Saray,M.O. ve Gökdemir,L.,”Çin Ekonomisinin Büyüme Aşamaları (1978-2005)”, Journal of Yasar University, 2(7).
Öztürk,S., “Küresel Ekonomik Krizin Çin Ekonomisine Etkileri: Çin’in Büyüme Stratejisinin Sürdürülebilirliği”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2011/2, Sayı:14.
IFR, https://ifr.org/img/worldrobotics/2023_WR_extended_version.pdf
-www.worldbank.org
[1] Balkanlı,A.O., “Outward Opening and Economic Development in South Korea and Taiwan”, Eurasian Academy of Sciences Eurasian Business & Economics Journal,2017, Volume:12, s.2; Ranis,G. ve Schive,C., ‘Direct Foreign Investment in Taivvan's Development', Economic Development in the Newly Industrializing Asian Countries: Foreign Trade and Investment, (Ed. W. Galenson), (Wisconsin, 1985) s.89.
[2]International Corporation Mutual Security Mission to China, (I.C.C), "Economic Progress of Free China 1951-1958",(Taipei, 1958), s.8. 4, Balkanlı, a.g.e., s.2.
[3] Ranis ve Schive. a.g.e.,s.91
[4] Ranis ve Schive. a.g.e.
[5] Krueger. A.O., "The Development Role of the Foreign Sector and Aid", (Cambridge) ,s.5/81.
[6] Luther, H.U.,"Güney Kore Bir Model Olabilir mi?" (İstanbul, 1984) s. 48.
[7] International Corporation Mutual Security Mission to China, (I.C.C), "Economic Progress of Free China 1951-1958",(Taipei, 1958), s.8
[8] Ahn.C.Y., 'Economic Development of South Korea 1945-1985', 'Korea and World Affairs', Vol. 10, No:1, Spring 1986, s. 94.
[9] Balkanlı,a.g.e.,s.3.
[10] Saray,M.O. ve Gökdemir,L.,”Çin Ekonomisinin Büyüme Aşamaları (1978-2005)”, Journal of Yasar University, 2(7),s.663-664.
[11] Öztürk,S., “Küresel Ekonomik Krizin Çin Ekonomisine Etkileri: Çin’in Büyüme Stratejisinin Sürdürülebilirliği”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2011/2, Sayı:14,s.123/125.
[12] Dilek,Ş., Özdemir, B.Z., İstikbal, D., ”Deniz, Asya Yüzyılında Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri, Siyaset, Ekonomi Ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), İstanbul, 2019, s.21.
[13]www.worldbank.org, (2024); Külünk ,İ.,” Çin Ekonomik Büyümesine Tarihsel Ve Karşılaştırmalı Bir Bakış “, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan/April(2021) - Cilt/Volume:20 - Sayı/Issue:78,s.800.
[14] Bazı iktisatçılar aşırı ısınma sinyallerini 2003 yılı ve sonrasında alındığını belirtirler (Saray ve Gökdemir,a.g.m., s.667).
[15] Saray ve Gökdemir, a.g.m.,s.667.