RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak ettiğini tanımayan Türkiye’nin Ukrayna’ya silahlı insansız hava araçları (İHA) satması, Rusya'nın zaman zaman misilleme yapmasına neden olsa da ilişkiler her zaman istikrarlı kalmış ve rayından çıkmamıştır.
Ukrayna’daki savaş Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri test etmeye başlamıştır. Bu süreçte Moskova’ya yönelik yaptırımlar kapsamında hava sahası Rusya’ya açık olan, Moskova’ya yönelik yaptırımlara katılmayacağını açıkça ifade eden ve her türlü koşula rağmen Rusya ile diplomatik ilişkilerini devam ettiren tek NATO üyesi ülke Türkiye olmuştur. Ankara; Ukrayna ve Rusya ile diplomatik kanalları hep açık tutmuştur. Her iki ülkenin temsilcilerinin önce Antalya’da (Antalya Diplomasi Forumu’nda), ardından İstanbul’da ağırlanması, dünyanın gözünü Türkiye’ye çevirmiş ve bu görüşmelerde ilerleme beklenmiştir.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, 2022 yılında Ukrayna üzerinden yaşanan gerginliklerin ve bunun Türkiye’nin dış ve güvenlik politikasının küresel güvenlik alanına yansımalarının etkisiyle başlamıştır. Türk-Rus ilişkilerinin son 30 yılı; ikili, bölgesel ve küresel gerilimlere rağmen, her iki tarafın da karşılıklı iş birliğini geliştirebildiği tarihi bir sürece işaret etmektedir. Bu uzun süre boyunca ekonomik ve ticari ilişkiler gelişirken, siyasi ve askeri işbirliği alanında büyük dalgalanmaların yaşandığı, ancak tarafların uzlaşma yollarını bulmayı başardığı bir zemin oluşmuştur. Bu durum, Türkiye ile Rusya arasındaki ikili ilişkilerin “pragmatizm”, “rekabet”, “çatışma ve işbirliği” ve “karmaşık yapı” gibi temel kavramlar üzerinden anlaşılmaya ve değerlendirilmeye çalışılmasından kaynaklanmaktadır.
2022 yılı, Putin’in “İki ülke arasındaki verimli iş birliğinin 2022’de de devam edeceğinden şüphem yok.” şeklindeki mesajıyla başlamıştır. Ancak ikili iş birliğini zora sokan gelişme, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna topraklarına başlattığı askeri operasyon olmuştur. “Askeri operasyon”, Türkiye’nin güvenliğini ve dış politikasını doğrudan etkilemenin çok ötesine geçerek, küresel politikaları kökten değiştiren ve yeni bir küresel güvenliği tartışan bir gündem yaratmıştır. Bu durum şüphesiz NATO üyesi Türkiye’nin, Batılı müttefiklerin bir kez daha “öteki” olarak tanımladığı Rusya ile ikili ilişkileri etrafında şekillenen bir yapıya dönüşmüştür.
Türkiye-Ukrayna ve Türkiye-Rusya ilişkilerini ve Türkiye’nin Karadeniz ve enerji güvenliği gibi sorunlarını doğrudan etkileyen bu gelişmeler karşısında Ankara’nın tepkisi, Moskova’yı kınamak ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini vurgulamak olmuştur. Ankara’nın Batılı müttefiklerine yönelik tutumuna rağmen AB ülkeleri ve ABD’nin Rusya’ya uyguladığı ekonomik/ticari yaptırımlara katılmadığını da belirtmek gerekmektedir. Bu durum, Türkiye’nin Rusya ile birçok alanda ilişkilerinin derinleştirilmesinin yanı sıra bölgesel dinamikleri ve ulusal çıkarları da gözeten stratejisini yansıtmaktadır. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ve artan enerji talebi de zorlayıcı faktörler arasında yer almaktadır.
Rusya’nın askeri operasyonunun hemen ardından durumu kıyı devletleri arasında savaş olarak değerlendiren Ankara, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin 19. maddesine uyarak Boğaziçi kanallarını Rus ve Ukrayna savaş gemilerine kapatmıştır. Ayrıca Ankara, NATO üyeleri de dahil olmak üzere kıyıdaş olmayan diğer ülkelere belirli bir süre boyunca savaş gemilerinin Karadeniz’e girmesine izin vermemelerini tavsiye ederek anlaşmanın 21. maddesinde belirtilen kısıtlamaları devreye sokarak yakın bir savaş tehdidi algılarsa, tüm savaş gemilerinin geçişinin engellenmesi kararını almıştır. Böylece Mart 2022’den itibaren Karadeniz bir nevi kapalı deniz haline gelmiştir.
Yaşanan bu gelişmeden sonra ve neredeyse 2022 yılına kadar Ankara, NATO üyesi olarak Moskova ile ikili ilişkilere dayalı bir arabuluculuk/kolaylaştırıcılık yaklaşımını benimsemiştir. Erdoğan’ın; Putin ve Zelensky ile görüşmeleri, insani koridor açma daveti ve girişimi, Türkiye’nin bu dönemdeki aktif politikası olarak da hatırlanması gerekir. Aslında Temmuz ayında imzalanan ve Ukrayna ile Rusya'nın başta tahıl olmak üzere diğer gıda maddelerini ihraç etmesinin önünü açan tahıl anlaşması, son dönemde Batılı müttefikleriyle sorun yaşayan Ankara için olumlu bir adımdır. Savaşın etkilerine rağmen Ankara’nın Rusya ile Batılı müttefikleri arasında bir denge oluşturmayı başardığı da söylenebilir. Bu dengenin devamlılığı şüphesiz Rusya'nın önümüzdeki dönemdeki tutumuna bağlı olacaktır.
Türkiye-Rusya ilişkilerde dikkat çeken bir diğer husus da iki ülke arasındaki ticaret hacminin artmasıdır. Ankara’nın yaptırımlara taraf olmaması nedeniyle Batı'nın ağır yaptırımları altında Rusya ile Türkiye arasındaki ticaretin % 50’ye yakın arttığı görülmektedir. Nitekim bu büyümede Türkiye’nin Rusya’dan enerji ithalatı büyük rol oynamaktadır. Ankara’nın Rusya’dan aldığı petrol ürünlerinin miktarı iki katına çıkmıştır. Batı yaptırımlarının bir sonucu olarak görülen bu artış, Türkiye’nin Batı ile ticareti ciddi şekilde kısıtlanan Rusya’ya alternatif bir pazar ve tedarikçi haline geldiği anlamına gelmektedir. Bu, Türk ekonomisinin başarısını ve katma değerini göstermiş olsa da, önümüzdeki dönemde Batı ile ilişkilerde ortaya çıkacak siyasi sıkıntılara da neden olabilecektir.
Benzer şekilde, TürkAkım (Türk Akımı) 2022’de hizmete girdiğinde, Türkiye’nin Rusya’dan gaz alımı artmaya devam etmiş, yıl içinde yapılan açıklamalar da bunun Rus gazını Batı’ya ulaştırmanın ana hatlarından biri olabileceği sorusunu gündeme getirmiştir. Böyle bir durum Ukrayna’nın denklemden çıkmasının ve Türkiye’nin Rus gazının ana rotası haline gelmesinin kapısını da açabilecektir.
Sonuç olarak, Ukrayna’daki savaş Türkiye’nin; Rusya ve Batı dünyası ile ilişkilerinde pek çok krizler ve fırsatlar yaratmış olsa da Türkiye’nin uluslararası sistem ve uluslararası toplumdaki saygın yerinin ve jeostratejik öneminin yadsınamaz olduğunu göstermiştir.