ULUSLARARASI SİSTEMİN YENİDEN İNŞASI: Birey ve Ulusları Motive Eden Güç Üzerine
Tolstoy savaş, insan doğası ve rastlantıların tarihin akışı üzerindeki etkilerine dair etkileyici tespitler aktardığı Savaş ve Barış adlı eserinde “Ulusları harekete geçiren güç nedir?” diye sorar. Uluslararası sistemin ekonomik ve politik açıdan kırılgan hale geldiği 21. Yüzyılda barışın nasıl sağlanacağına, kalkınmanın hangi araçlar ile yürütüleceğine dair cevabı aranan temel soru önce ulusların sonra da küresel toplumun nasıl harekete geçirileceği yönünde gelişmeye devam ediyor.
Dünya düzeninin kendileri için dezavantajlı bir durum yarattığını öne süren ulusları harekete geçiren temel motivasyon ise 21. Yüzyılda uluslararası sistemin daha adil hal getirilmesi için revizyon talep etmek yönünde gelişiyor. Bu kapsamda 2024 yılı Ekim ayında Kazan’da düzenlenen 16. BRICS Zirvesi’nde Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Xi Jinping ve Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin, “adil bir dünya düzeni” inşa etme yönündeki kararlılıklarını yeniden vurguladılar (Reuters, 2024). 20. yüzyılda inşa edilen dünya düzeninin, kendi değerlerini ve çıkarlarını temsil etmediği, eşitlikçi ve adil olmadığına dair Çin ve Rusya’nın “küresel adalet” söylemleri, hangi değerler üzerinden şekilleneceği konusunda henüz bir uzlaşıya varılmamıştır. Bu iki ülkenin “adil dünya düzeni” söylemlerinin temelinde demokrasi, serbest ticaret, devletlerin egemen eşitliği ve toplumsal uzlaşı gibi Kıta Avrupası değerleri üzerine inşa edilen mevcut dünya düzeninin barışı, istikrarı ve eşit kalkınma fırsatlarını yaratmadığı, 21. Yüzyılın sistemsel bir kriz içerisinde olduğu kabulü yer almaktadır. Wallerstein’ın (2016) tanımlamasına göre kriz; tarihsel bir sistemin iç çelişkilerinin birikimli etkisinin artık sistemi kurumsal “ayarlamalarla” “halletmeyi” imkânsız kıldığı noktayı tanımlayan ve ender görülen bir durumu nitelemektedir. Kriz, mevcut tarihsel sistemin ölümünün muhakkak olduğu durumdur ve dolayısıyla onun içinde bulunanlara ne türde yeni bir tarihsel sistem kuracakları veya yaratacaklarına dair gerçek bir tarihsel tercih sunmaktadır (s. 129).
Bu tarihsel tercihin, Batı değerlerine karşı Asya değerlerinden yana yapılması gerektiğini savunanlar için, son elli yılda Asya ülkelerinin gösterdiği ekonomik kalkınma ve refah artışı ile tarihsel dönemlerde geleneksel Asya devlet düzeninin istikrar üreten yapısı, bu iddialara kanıt olarak sunulmaktadır.
“Asya değerleri” veya “Asya kalkınma yolu”, mevcut sistemin krizlerine çözüm yaratabilecek bir revizyonu mümkün kılar mı? Bu sorunun cevabı ise Asya’nın nasıl tanımlandığına, hangi ülkeleri kapsadığına ve en nihayetinde Asya ülke ve medeniyetlerini birleştiren ortak bir değer olup olmadığına bağlı olarak şekillenecektir. Asya değerlerini ve daha adil bir dünya düzeni için birlikte hareket eden ülkeleri temsil eden örgütler olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün 2023, BRICS’in 2024 yılı genişlemesi bu örgütlerin ortak karar alma ve harekete geçme potansiyelini azaltmaktadır. Diğer yandan kendi aralarında çözülmemiş sorunları olan İran ve Suudi Arabistan, Hindistan ve Pakistan, Çin ve Rusya gibi aktörlerin bir arada olması bu örgütlere rekabetin ve gücün hâkim olacağı bir görünüm yüklemektedir.
21. yüzyılda küresel sistemin geleceğini belirsiz kılan tek faktör yalnızca Batı’ya karşı bütünleşik bir Asya’nın olup olmadığı değil, aynı zamanda üretici güçlerde yıkıcı etkiler doğuran büyük veri, yapay zekâ, kuantum teknolojileri gibi alanlarda hız kazanan rekabettir. Bu çok boyutlu küresel değişimler ve belirsizlikler karşısında ABD ve AB gibi büyük güç sayılan aktörler, ulusal ve bölgesel istikrarı kuvvetlendirmeyi önceleyen milliyetçi, içe dönük ve dışlayıcı bir politika anlayışına doğru kaymaktadırlar.
II. Dünya Savaşı sonrasında Batılı değerleri merkeze alarak inşa edilen dünya düzeni, 21. Yüzyılda Asya merkezli ekonomilerin değişimin öncülüğünü yürüttüğü, Batılı ülkelerin ise değişimi kontrol etmeye çalıştığı ironik bir görünüm arz etmektedir. En çarpıcı örnekleri ABD Başkanı Trump döneminde izlenen göçmen karşıtı politikalarda, Çinli sermaye sahipleri ve şirketlere uygulanan ek vergi uygulamalarında görülen direnç, AB’nin yine Çin merkezli teknoloji ve altyapı yatırım firmalarını Avrupa kimliği ve medeniyetine tehdit olarak gören çağrılarıyla zirveye ulaşmıştır. Batılı aktörler tarafından Çin’e karşı uygulanan yaptırımlar yalnızca geleneksel sermaye ve üretim unsurlarına değil yeni nesil teknoloji yazılım ve donanımlarını da içerecek şekilde genişlemektedir. OpenAI’ın Çinli kullanıcılara erişim engeli getirmesi, yapay zekâ teknolojisinin jeopolitik mücadele ile paralel şekilde yürüyeceğine işaret etmektedir (Chang, 2024).
Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping, 2018 yılındaki BRICS zirvesinde yaptığı konuşmada inovasyonla gerçekleşecek kalkınmayı ve yeni bir sanayi devriminin başlamasıyla Çin’in yeni kalkınma ortaklıkları ve makro-ekonomik politikaların koordinasyonunu inşa etmeyi hedeflediğini ilan etmiştir. Çin’in ve Asya’nın diğer ülkelerinin küresel ekonomide enerji dönüşümünü yapay zekâ ve teknoloji devrimini yakında takip ediyor olmaları mevcut düzenin nereye evrileceğine de şekil verecektir. Bu kapsamda yenilenebilir enerji kapasitesi verilerine göre Çin birinci sırada yer alırken, Hindistan ve Japonya lider 10 ülke içerisinde bulunmaktadır (Statista, 2024). Yapay zekâ alanında sahip olunan patentlerin dağılımı incelendiğinde 2022 yılında Çin’in toplam patentlerin %61’ine, ABD’nin ise %21’ine ev sahipliği yaptığı görülmektedir. Aynı raporda yayınlanan verilere göre Çin, endüstriyel robot üretimindeki payını 2013’deki %20 seviyesinden 2022’de %52’ye taşıyarak dünya lideri konumuna erişmiş durumdadır (AI Index Report, 2024).
Dünya ekonomik ve siyasi tarihinin son yüzyılı, liberal kapitalist ve demokratik Batılı değerleri paylaşmanın kalkınma ve refahın tek yolu olduğuna yönelik ön kabulü yıkarken ahlâk, istikrar ve düzen ürettiği söylenen Asya değerlerinin de yozlaşma ve istikrarsızlıklarla dolu olduğunu gösterdi. Bu tecrübeler üzerinde yeniden inşa edilecek küresel düzenin ne kalkınma uğruna eşitsizliği ne de istikrar uğruna refahtan yoksun bir hayatı kabul etmeyecek bir medeniyetler sentezine ulaşması beklenir. 21. Yüzyılın ilk çeyreği biterken görünen tablo ise bu sentezin kurulması için gereken basiret ve iradeden uzakta olduğumuz, içinden geçilen dönüşümü anlamakta dahi zorlandığımızdır. Tam da bu zorluğu ifade etmek için yine Tolstoy’un aynı eserine başvurmak istiyorum:
“Tarihsel olayları oluşum süreçleri içinde kavrayabilmek, insan zekâsının harcı değilmiş.”
Bu ifade ile Tolstoy, kurulu bir düzenin içine doğan insanların eylemleri, algıları ve inançları ile o dönemi bizzat inşa ettiklerini, düzenin yapısında meydana gelen değişim ve dönüşümleri anlamlandırma ve açıklamada yaşadıkları zorluğu isabetli şekilde tespit etmektedir. İçinde yaşanılan düzenin değiştiğini anlamanın, bu değişimin motivasyonlarını, yönünü ve hızını tespit etmenin zorluğunu 21. Yüzyıldaki değişim sürecinin içinde yaşayan insanlar olarak bizler de tecrübe etmekteyiz. Bütün bu krizler içerisinde sistemin yeniden inşası ve adil dünya düzeninin “kim”e adalet getireceği, ancak en temel soruya geri dönmekle mümkün olacak gibi görünmektedir?
İnsanı harekete geçiren güç nedir?
Kaynakça
AI Index Report (2024). THE AI INDEX REPORT, Measuring trends in AI. https://aiindex.stanford.edu/report/
Chang, W. (2024, 26 Eylül). Large language model development in China thrives, but geopolitics may spell trouble. https://merics.org/en/comment/large-language-model-development-china-thrives-geopolitics-may-spell-trouble
IMF (2024, 20 Ekim). GDP based on PPP, share of World. https://www.imf.org/external/datamapper/PPPSH@WEO/OEMDC/ADVEC/WEOWORLD
Reuters (2024, 22 Ekim). Xi tells Putin the world is in chaos but friendship with Russia will endure. https://www.reuters.com/world/xi-tells-putin-world-is-chaos-friendship-with-russia-will-endure-2024-10-22/
Statista (2024, 17 April). Leading countries in installed renewable energy capacity worldwide in 2023. Renewable energy capacity worldwide by country 2023 | Statista
Tolstoy, L. (2017). Savaş ve Barış. I. Cilt, Yordam Edebiyat, 2. Basım.
Wallerstein, Immanuel (2016), Jeopolitik ve Jeokültür, Değişmekte Olan Dünya-Sistem Üzerine Denemeler, (Çev. Mustafa Özel), 3. Basım, Küre Yayınları, İstanbul.