FİLİSTİN KİMİN PROBLEMİ?

Filistin kimin sorunu? Bu sorunun farklı muhatapları ve doğal olarak farklı cevapları var. İsrail devletinin kurulmasından sonra Filistin Doğu dünyası Müslümanlarının vazgeçilmez gündemi haline geldi. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını takip eden 32 yıllık süre zarfında Filistin’in yerli sakinleri kaderlerine terkedilmiş haldeydi.

Osmanlı’dan sonra bölgeyi devralan İngiliz manda himayesi ABD desteğini de alarak Siyonist Yahudilerin idealleri çerçevesinde İsrail’in kuruluşuna öncülük etti. 14 Mayıs 1948 yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde David Ben Gurion tarafından İsrail devletinin kuruluşu resmen ilan edildi. Filistin problemi bu tarihten itibaren yaşanan gelişmelerin etkisiyle İslam Dünyası ve Batı için zorunlu bir gündeme dönüştü. 

İsrail devleti kurulmadan önce İslam Dünyası Filistin gündemine vakıf değildi. Avrupa’da gelişen anti-Semitik dalganın etkileri, toplumsal krizler, birinci dünya savaşı sonrasında oluşan yeni güç dengeleri, ikinci dünya savaşı ve Hitler’in Yahudi karşıtı politikalarının evrileceği muhtemel mecralar İslam aklının ve Müslüman entelektüellerin ilgi ve bilgisine dahil değildi. Binaenaleyh Filistin probleminin boyutları, etkileri, ortaya koyduğu insani kriz İslam Dünyası açısından acı bir sürpriz oldu. Mamafih dünyanın yeni güç ve siyaset dengesinin kurucu aktörleri açısından sürpriz değil, planlı ve kademeli ilerleyen bir gizli ajanda söz konusuydu.

İslam Dünyası Filistin meselesiyle bütüncül bir paket olarak karşı karşıya kaldı. Filistin topraklarına kitlesel Yahudi göçü, İsrail’in kurulması, Filistinlilerin topraklarından sürülmesi, Arap-İsrail savaşı, Filistin direniş hareketleri, Batının kitlesel Yahudi desteği, dezenformasyon ve Siyonist ideallerin siyaset, akademi, medya, sinema gibi global dezenformasyon kanallarıyla inşa edilmesi bir bütün olarak dünyaya pazarlandı. Binaenaleyh Siyonizm ve buna eşlik eden Filistin trajedisi kendisini global bir toplum mühendisliği olarak Müslümanlara, Filistin’in yerli sakinlerine ve bir bütün olarak dünyalılara dayattı. Bu global ajandanın mahiyetini ve boyutlarını İslam aklı doğru okuyamadı. Problemin nerelere evrileceği, Siyonizmin bölgeyi nasıl dönüştüreceğine dair doğru projeksiyonlar yapılamadı. Problemin doğru algılanamaması çözümlerin de gecikmesine yol açtı. Problemin paydaşı olan yahut zarureten probleme paydaş olan Müslümanlar konuya dair bağımsız bir gündem ve çözüm üretemediler, kendileri dışında oluşan gündemlerin takipçisi ve tüketicisi oldular. İyi organize olmuş Yahudi aklı dünyalılara konuya nasıl bakmaları gerektiği hususunda öncülük ve rehberlik etti.

Kanaatimizce Filistin probleminin sürekli derinleşerek içinden çıkılmaz hale gelişinin birçok sebebi vardır. Bu sebeplerin İslam dünyası ve Müslüman halklarla ilgili boyutunun irdelenmesi konunun boyutlarının anlaşılması açısından faydalı olacaktır. Bu noktada Filistin probleminin mahiyeti ve gelişimi, İslam ülkelerinin probleme bakışı, bu problem etrafında geliştirilen siyasetler ve muhtemel çözümlerin detaylı olarak tahlil edilmesi gerekmektedir.

Filistin probleminin mahiyeti nedir? Filistin kimin sorunudur? Bu sorunu kim çözebilir? Birbiriyle bağlantılı bu üç soru etrafından İslam dünyası düşük bir ilmi, siyasi ve stratejik bir performans sergiledi. İslam dünyası problemi İslâm ve Filistinli Müslümanlar ölçeğinde ele aldı, mamafih bu indirgenmiş yaklaşımda ciddi bir mesafe katedilemedi, problem gerçek anlamda anlaşılamadı ve gerçekçi çözümler üretilemedi. Problem karşısından dünya Müslümanların psikolojisi hep zinde ve güçlü kaldı ama buna eşlik eden politik ve rasyonel çözümler üretilemedi. İslam dünyasının politik önderleri ve sistemleri Filistin meselesi etrafından oldukça yoğun gündemler yarattılar. Filistin davasının haklılığı, Filistinlilerin bağımsız bir ulus olarak kendi topraklarındaki egemenliği, Yahudi işgaline karşı direniş ve Filistinlilerle dayanışma bu gündemlerin hep merkezinde oldu. Filvaki bir söylem ve slogandan öteye geçmeyen bu yoğun gündem gerçekte Filistin davasına hiçbir şey kazandırmadı. Başta Arap dünyası olmak üzere Ortadoğu’daki İslamcı siyasetler ve yapılanmalar Filistin meselesini kendi iç kamuoylarında bir konsolidasyon ve politik çıkar ekseninde kullandılar.

Filistin meselesinin Arap ve İslam vurgusu etrafından şekillenen düşük profilli çerçevesi global bir etki oluşturamadı, dünyalıları bu problemin mahiyeti etrafında çok fazla tahrik etmedi. Kanaatimizce bu problemin, Arap ve İslâmî bileşenleriyle beraber, global ve insani bir kriz olarak takdimi çözüme yaklaşmayı mümkün kılacaktır. Problemdeki Arap ve İslam vurgusu problemi Müslümanların bir iç problemine dönüştürmekte, global akıl ve vicdan bu problem etrafındaki muhtemel rasyonel çözümlere dahil olamamaktadır. Bölgedeki İslam ülkelerinin kendi iç problemlerinden kaynaklanan sebepler ve Filistin problemi etrafında gerçekleştirdikleri “kabilevi ve ulusal rekabet” hiçbir çözüm üretmediği gibi problemi kimin daha çok “politik düzlemde sömüreceği” şeklinde bir bedbahtlığı da netice vermektedir. 11 Kasım tarihinde Filistin gündemiyle Riyad’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin dile getirdiği İsrail’e yönelik muhtemel bir Ambargo fikri BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Fas tarafından reddedildi. Katılımcı ülkelerin birbirlerine karşı açık ve gizli bir şekilde yürüttüğü “ulusal ajandalar” da bu devletlerin muhtemel bir işbirliğine çok yakın olmadığının başka bir göstergesidir. Binaenaleyh Filistin meselesi, Arap ve İslâmî yönü de ihmal edilmeyerek, global bir insani kriz olarak ve bütün dünyalıları problemin paydaşı ve tarafına dönüştürülerek yeniden ele alınmalıdır.

Filistin probleminde ihmal edilmiş bir başka alan da konunun ilmi, akademik ve ideolojik boyutudur. İslam dünyasında ve akademilerinde bu alanda bağımsız, bölük pörçük çalışmalar olmakla birlikte ortak bir bilgi havuzu ve hafıza oluşmamıştır. Filistin meselesi insan, toprak ve devlet ölçeğinde ilmek ilmek dokunmalı, bu konuda açık bırakmadan çok güçlü bir ilmi ve entelektüel zemin inşa edilmelidir. İslam aklının bu problem etrafındaki tutumu, kriz anlarında depreşen bir “dindar refleksinden” kurtulup sistematik ve süreklilik arz eden bir akademik geleneğe dönüşmelidir. Konuya gerçek anlamda katkı sağlayabilecek samimi, meraklı ve mütecessis araştırmacılardan oluşan ilmi gruplar ve enstitüler inşa edilmeli, Filistin meselesi ilahiyat, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi disiplinlerinde müstakil bir akademik kürsüye dönüşmelidir. Kanaatimizce akademik yapılanmaların en önemli özelliklerinden birisi de “ifşa kudreti” ve “geleceğe projeksiyon”dur. Akademik aklın çabalarıyla yürütülecek araştırmalar bir yandan Filistin meselesinin ilmi boyutlarını tespit edip olgunlaştıracak, öte yandan bu problem etrafında inşa edilen global politikaları ve yalanları ifşa edecektir. Dünya kamuoyunu problemin bir paydaşına dönüştürürken bu kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira global Siyonizm her türlü dezenformasyon kanalına müracaat etmekte, arkasındaki finans, medya, sinema ve Batı desteğiyle teori ve pratiği aynı anda uygulamaktadır. İslam aklının akademik ve ilmi performansı Filistin probleminin nereye evrileceğinde oldukça belirli olacaktır. Akademik ve ilmi performans Filistin meselesine yeni bir açılım getireceği gibi problemin Müslüman liderler/diktatörler tarafından istismarını da sınırlandıracaktır. 

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan kriz Müslümanlara ve dünyalılara yeni ve zengin bir araştırma alanı açtı. Siyonistlerin yaşadıkları güç zehirlenmesi sebebiyle aşikar bir şekilde dile getirdikleri nefret, şiddet ve öteki algısı akademik olarak çok dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Yahudilerin global ajandaları için din, tarih ve mitolojiyi çarpıtmaları, Hristiyan/Evanjelik toplulukları kanalize etmeleri, global Yahudi cihatçılar, ABD-İsrail ilişkilerinin gerçek mahiyeti, Avrupa kamuoyunun, bahusus Almanya’nın, Hitler mirası sebebiyle takındıkları ikircikli tutum, Siyonist şiddetin Avrupalı siciline de işlenmesi vs. gibi hususlar çok yoğun bir şekilde ele alınmalıdır. Hasılı Filistin probleminin acil olarak ideolojik ve politik istismar zemininden ilmi/akademik düzleme taşınması gerekmektedir. Televizyon kanallarını işgal eden emekli asker, gazeteci, savunma uzmanı, stk görüntülü kurumların mensupları problemi gerçek mecrasından çıkarmakta, Filistin krizinin iki ana unsuru olan işgal ve muhtemel çözüm konusundan uzaklaştırmaktadır. İlmi/akademik inisiyatif Filistin meselesinin global bir problem olarak maşeri vicdana ulaşmasını mümkün kılacak, aynı zamanda mevcut dezenformasyon ve bilgi kirliliğini de ortadan kaldıracaktır.


img

Doç. Dr.
Mehmet Çelenk