EĞİTİM UYGULAMALARIMIZ: DÜN BUGÜN YARIN
Sistem yaklaşımına göre bir alt sistemdeki etkileşimin diğer alt sistemlerle bağlantısı olduğu kabul edilir. Bu alt sistemlerden en önemlisi ekonomidir ve ekonomideki ve sosyal politikalardaki değişimler diğer alt sistemleri etkiler ve değiştirir.
Öyleyse eğitimdeki değişimler ya da eğitime ilişkin yaklaşımların asıl kaynağını ekonomik temele dayanan ve onun etkileriyle oluşan yaklaşımlarla ilişkilendirmek gerekir. Tarihi seyir içinde de bu düzeneğin işlediği görülebilir. Ülkemizin “eğitim seferberliği” ihtiyacı ve çözümleri, ekonomik ve sosyal tercihler üzerinde biçimlenmiştir.
Cumhuriyet ilan edildiğinde ekonomik ve sosyal durum çoğunluğun malumudur. Kısaca özetlemek gerekirse 13 Milyon nüfus ve 11 milyonu köyde yaşıyor. Yaklaşık 40 bin köy var 37 bininde okul yok. Salgın hastalık var, çok ilkel şartlarda tarım yapılıyor. Yaş ortalaması 40, her iki bebekten biri ölüyor. Ekonomik olarak yabancı sermaye baskın, kişi başına düşen milli gelir 45 dolar. Kadın hakları yok denecek kadar kötü. Sanatsal faaliyetler yok denecek kadar az. Tarihi eserler yağma edilmiş. Türk dili yerine Arapça-Farsça karışımı bir dil kullanılıyor. Avrupa’da basılan kitap sayısı 2.5 Milyon ve 5 Milyon satılmış. Bizde 417 kitap var. Erkeklerin yüzde 7’si, kadınların binde 4’ü okuma yazma biliyor. Erkeklerin de okuma yazma bilenlerinin büyük çoğunluğu subay ve gayri müslim. Bu durumların tespiti üzerine eğitimin nasıl devreye girmesi ile ilgili çalışmalar Cumhuriyetin kurucu kadrosu ve neferleri tarafından ciddiyetle ele alınmıştır. Cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı ilk başbakanına yazdığı mektupta “Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu. Özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak ve bu ideali gerçekleştirmek zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun” diyerek gidilecek istikameti belirlemiştir. Eldeki tüm kaynaklar arzu edilen değişimin gerçekleştirilmesi için seferber edilmiştir. Yukarıdaki durumlar üzerine yapılanlara bakıldığında mevcut durum ve hedefler bağlantısı kolayca kurulabilir. Köylerin yoksulluk, cehalet ve feodal düzenekten kurtulabilmesi için aşama aşama ilerlemeler kaydedilmiştir. Öncelikle eldeki kaynaklardan öğretmen temin etmeye gidilmiş giderek öğretmenin kalitesi ile ilgilenilmiş ve eğitimle yukarıdaki sorunların birçoğunu kapsayacak önlemler üzerinde durulmuştur. 1924’te Tevhid-i Tedrisat kanunun kabul edilmesi ile milli ve çağdaş eğitim sisteminin önünün açılmıştır. Köy Enstitülerin kuruluş, işleyiş ve değerlendirilmesi bu açıdan ele alınmalıdır. Doğru hamleler kısa süre içerisinde sonuçlara yansımış ve olağanüstü ilerlemeler kaydedilmiştir.
Ne var ki bu olumlu atılımlar şu ya da bu nedenle devam ettirilmemiş veya ettirilememiştir. Siyasi saikler, çıkar çatışmaları, popülist nedenler bunların birbirleriyle olan kombinasyonları vazgeçme nedenleri arasında sayılabilir. Bu nedenlerle bir alana yapılan müdahale diğer alanları da aynı doğrultuda etkilemiş, gidilecek istikametin yönü böylece değişikliğe uğramıştır. Belirtildiği üzere eğitim, tercih edilen ekonomik, sosyal politikaları izleyen bir yapı teşkil etmektedir. Eğitimin neden arzu edildiği biçimde ilerlemediği ya da eğitime yapılan eleştirilerin temel nedenlerini bu biçimde ilişkilendirmek doğrudur. Söz gelimi eğitimde fırsat eşitsizliğinin temel nedeni tercih edilen ekonomik sistemdir. Kısaca özetlenen bu tarihi seyir sonucunda gelinen noktada eğitimde öncül sistemler oluşturan ve örnek uygulamalar gerçekleştiren ülkeleri de sistemin alt düzeneklerini oluşturan öğelerle birlikte değerlendirmek gerekir.
Gelişmiş kabul edilen eğitim sistemlerinin günümüzdeki uygulamalarına bakıldığında birey temelli programlar yapıldığı ve uygulamaların bu doğrultuda olduğu söylenebilir. Ülkemizde de yapılması gereken de budur. Çünkü genellikle ülkelerin kitle eğitimleriyle sonuca gitme durumu ortadan kalkmıştır. Ülkemizin de gerçeği köy enstitülerinin uygulamaya konulduğu durum ile bu günkü durumun aynı olmadığı yönündedir. Çoğunluğun köyde yaşadığı bir dönemden, azınlığın köyde yaşadığı bir döneme gelinmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki o günkü şartlarda uygulanan formül ile bu günkü şartlarda uygulanması gereken formül arasında bir değişiklik yoktur. Formül de oldukça basittir aslında; gerçeği tanımla- hedefler oluştur- uygula- değerlendir ve geliştir. O nedenle bu günkü gerçek, birey temelli bir eğitimin planlanıp devreye sokulması ile ilgilidir. Ne demektir birey temelli bir eğitim? Aslında yapılandırmacı yaklaşım temelli uygulamaların monte edilmesi girişimi ile bu kapı birazcık olsun aralanmıştır. Ancak durum gerçek bir proje mantığı içerisinde ele alınamadığından tutturulamamıştır.
Öncelikle eğitimi siyasi araç olmaktan çıkarıp dünya ile yarışabilen çocukların eğitimi olarak düşünmekte birleşmek gerekir. Bu geleneklerden, göreneklerden, kültürden, dinden vazgeçmek anlamına gelmemektedir. Ancak bunların merkeze alınması yerine asıl olması gereken eleştirel düşünme, bilimsel çalışma, bilgiyi üretmek için kullanma durumlarının merkeze alınarak hareket edilmesidir. Asıl niçin böyle olmadığı düşündürücüdür.
Okul bilgiyi sadece aktaran, testlerin çözülmesiyle başarının oluştuğu yerler olmaktan çıkarılmak durumundadır. Bilgiyi vermek ve bilginin ve alındığını kontrol etmek davranış değişikliğini oluşturmaz. Bu nedenle okullar verilen bilgilerin bir biçimde uygulamaya konulduğu yerler olarak tasarlanmak durumundadır. Eğitim programları da bu biçimde temellendirilmeli ve geliştirilmelidir. Eğitim Bakanlığı bu tür programların gelişimini okullara bırakmalı kendisi belirlenen temel amaçlara uygun işler yapılıp yapılmadığını denetlemelidir. Altını çizerek söylemek gerekir ki eğitim bakanlığının işi sadece denetleme olmalıdır. Elindeki kaynakları bu işi iyi yapan denetçiler yetiştirmek için kullanmalıdır. Ya değilse okullar, tüm kararların eğitim bakanlığından gelmesini bekleyerek hantallaşıp hareket kabiliyetlerini yitirmektedir.
Diğer önemli öğe bu işi yapan öğretmenlerin yetiştirilmesidir. Eğitimde gelişmiş uygulamalara bakıldığında öğretmen yetiştirmenin çok önemli olduğu, en az 5-6 yıllık eğitimlerden geçtikten sonra yetiştirmenin hizmetin içinde de eğitimin devam ettirildiği söylenebilir. Bizdeki uygulamaların da bu uygulamalarla kıyaslaması yapılıp, sapmalardan vazgeçilmesi gerekmektedir. Eğitim fakültelerdeki öğretmen yetiştirme uygulamaları ile okullarda oluşturulması gereken uygulamalar paralellik oluşturacak biçimde koordine edilmelidir. Her iki alanda da temel ilke bilgi uygulama içindir anlayışında olmalıdır. Böylece bildiklerini uygulayan, üreten bir nesil mümkün görünmektedir.
Ülkemizin bu sistemi oluşturacak ve uygulamaya koyacak gücü, potansiyeli ve yetisi vardır. Çözümlerimizin bu günkü sorunları oluşturduğu gerçeğinden hareketle popülist uygulamalardan vazgeçilerek aklın ve pozitif bilimin yolu tercih edilmelidir.