MEDYA EKOSİSTEMİNDE YAPAY ZEKA: ARAÇTAN AKTÖRE DÖNÜŞÜM
“Günümüzde makineler çok temel bir dönüşüm geçiriyorlar: Tarihte hep araç rolündeyken şimdi otonom işçiler haline geldiler.” Martin Ford’un (2018, s. 290) bu çarpıcı tespiti, belki de en somut karşılığını medya sektöründe bulmaktadır. Genel bir çerçeveden enformasyon, kültür ve ideolojinin yayılımını ve iletimini sağlayan kitle iletişim araçlarının bütünü olarak tanımlanan medyanın, kökeninde ve gelişiminde en temel etkenlerden biri şüphesiz teknolojik gelişmelerdir.
Tarihsel süreç boyunca yaşanan tüm teknolojik gelişmeler medyanın mesaj iletim sürecini hız, kapsam, erişilebilirlik, etkileşim kapasitesi ve içerik çeşitliliği gibi etkenler ile değiştirirken, aynı zamanda medyanın içeriksel yapısını da etkileyerek kitleler üzerindeki etkisini arttırmıştır. Bu yönden bakıldığında teknolojik bir aygıt olarak medya, yapay zeka ile yalnızca etkileşime girmekle kalmamış, onunla bütünleşik bir yapıya evrilmiştir. Bu dönüşüm, medyanın geleneksel tanımını ve işlevlerini yeniden düşünmeyi gerektiren bir değişimi de işaret etmektedir.
Yapay Zeka algoritmaları, medyanın pasif bileşenleri olmaktan ziyade, medyanın tüm ileti üretim ve aktarım süreçlerinde aktif rol alarak birer karar verici konumunda yayın politikalarını şekillendiren aktörler haline dönüşmüştür. Bunun yanı sıra görünmez dünyanın perde arkasında dijital dünyanın tüm iş akışını yöneten yapay zeka algoritmaları sıradan insanın hayatına en basit ve kolay yönden “medya” aracılığı ile girmektedir. Sosyal medya akışlarımız, beğendiğimiz veya beğenebileceğimiz filmler, dijital platformlardaki dizi önerileri, çevrimiçi alışveriş tercihlerimiz, tatil kararlarımız, okuyacağımız haberler, dinleyeceğimiz müzikler, takip edeceğimiz içerik üreticileri, hatta arkadaş önerilerimize kadar gündelik yaşamımızın neredeyse tüm medya tüketim pratikleri, birer kanaat önderi konumuna yükselen algoritmalar tarafından şekillendirilmektedir. Pedro Domingos’un da belirttiği gibi “algoritmalar çağında yaşıyoruz” (2015, s. 27). Bu açıdan bakıldığında özellikle medya alanında kullanılan bu algoritmalar; kullanıcı deneyimini kişiselleştirme vaadi altında, tüketim kalıplarını; egemen ideolojik yapılanmayı ve baskın toplumsal normları pekiştiren ve yeniden üreten makineler olarak karşımıza çıkmakta.
Medya ve yapay zeka arasındaki ilişki daha detaylı olarak incelendiğinde ise karşımıza iki temel boyut çıkmaktadır. İlk olarak, medya platformlarının -özellikle sosyal medyanın- yapay zeka sistemlerinin geliştirilmesinde kritik bir veri kaynağı olarak işlev görmesidir. Bu platformlar, kullanıcı davranışları, tercihleri ve etkileşimlerine dair devasa veri havuzları oluşturarak, yapay zeka algoritmalarının öğrenme süreçlerini beslemektedir. İkincisi ise, bahsedildiği üzere yapay zeka teknolojilerinin medya operasyonlarının çeşitli aşamalarında aktif rol almasıdır. Bu roller, içerik akışlarının düzenlenmesinden, hedef kitle segmentasyonundan kişiselleştirilmiş içerik ve reklam sunumuna kadar geniş bir yelpazede gerçekleşmektedir.
Ayrıca, yaklaşık 2022 yılından itibaren geniş ölçekte kullanıma açılan üretken yapay zeka (generative AI) teknolojilerinin gelişimi ile birlikte, medyanın içerik üretim süreçleri de algoritmik bir dönüşüm geçirmektedir. Bu gelişmeler, medyanın içerik üretim sürecinde köklü değişimlere yol açmıştır. Teknolojik bir aygıt olan yapay zeka araçları medya sektöründe insana özgü olan sanatsal ve düşünsel emek süreçleri otomasyonlaştırmış; standardize etmiş ve bu zihin emek üretim süreçlerini araçsallaştırarak medyanın içeriksel üretim sürecinin hali hazırda var olan teknolojik bağımlılığı arttırmıştır.
Yapay Zeka ile medyanın arasında var olan bu bağımlı ilişkiyi, medya araçlarının toplum, bilinç ve kültür üzerindeki etkisi çerçevesinden değerlendirdiğimizde daha derin sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Söylenebilir ki; medyanın, kitleleri yönlendirme, hegemonik söylemleri yeniden üretme ve rızayı şekillendirme gücü göz önüne alındığında, yapay zeka araçlarının medyadaki rolü daha da kritik hale gelmektedir. Belirtmek gerekirse; her ne kadar yapay zeka teknolojileri medyada hız, otomasyon ve üretimsel kolaylık gibi operasyonel avantajlar sağlasa da, beraberinde getirdiği şu sorunlar günümüzde giderek daha belirgin hale gelmektedir: Algoritmik manipülasyon ve dezenformasyonun sistematikleşmesi, deepfake teknolojileriyle gerçeklik algısının bozulması, sanatsal üretimin metalaşması ve değersizleşmesi, algoritmik önyargı, dijital ayrımcılık, kişiselleştirilmiş içerikler ile toplumsal kutuplaşmanın görünmez bir şekilde tekrarda üretilmesi, gözetim kapitalizminin güçlenmesi ve veri mahremiyetinin ihlali (Erdem, 2021, s. 902).
Kurumsal medya organlarının operasyonel süreçlerine yapay zeka algoritmalarının entegrasyonu sonucunda ortaya çıkan bu sorunlar, her ne kadar temelde algoritmaların eğitildiği veri setlerindeki egemen kültürel kodların ve hegemonik söylemlerin bir yansıması olarak görünse de, medyanın toplumsal algı üzerindeki etkisinin bilincinde olan güç odakları tarafından özellikle demokratik seçim süreçlerinde stratejik bir araç olarak kullanılmaktadır. Bununla beraber, üretken yapay zeka teknolojilerinin bireysel kullanıma açılması, söz konusu olumsuz çıktıların artık kurumsal medya tekelinden çıkarak bireysel kullanıcılar tarafından da üretilebilmesine olanak tanımaktadır. Ayrıca, özellikle ChatGPT gibi büyük dil modellerinin yaygın kullanımı, yapay zekanın bilginin yeniden üretimindeki etkin rolünü gündeme getirmektedir. Bu platformlar aracılığıyla üretilen içeriklerin herhangi bir doğrulama ve teyit mekanizmasından geçmeden dolaşıma girmesi, dahası bu içeriklerin ileride akademik ve popüler kaynaklarda referans gösterilme potansiyeli, yanlış veya çarpıtılmış bilginin toplumsal olarak doğru kabul edilmesi riskini beraberinde getirmektedir.
Ayrıca, üretken yapay zeka araçlarının içerik üretiminde kullanımı, sanatsal yaratım, özgünlük, yazınsal üretim kabiliyeti ve düşünme yetisi gibi temel insani kavramlarımızı da derinden etkileyecektir. Postman’ın da (2016, s. 17)belirttiği gibi, her büyük teknolojik dönüşüm, insani temel kavramları yeniden şekillendirerek tanımlamaktadır. Yapay Zeka teknolojisinin yarattığı dönüşüm de tarihsel süreç içerisinde matbaanın, telgrafın, televizyonun ve internetin insan hayatındaki etkisine benzer şekilde köklü değişimlere yol açacaktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, yakın gelecekte medya içeriği oluşturmada kullanılan geleneksel araçların (kamera kaydı, fotoğraf çekimi vb.) yerini büyük oranda üretken yapay zeka araçlarının ürettiği içeriklerin alacağı öngörülebilir.
Bu durum genel çerçevede insanlığın bilişsel ve sanatsal üretim pratiklerini ve süreçlerini de değiştirecektir. Görsel sanatlar alanında üretken yapay zeka araçlarının kullanımı, insanın yaratıcı üretim süreçlerini yeniden tanımlayacaktır. Bu araçlar, doğrudan üretim yeteneklerimizi köreltmese de, üretimsel süreçlerimizi ve yaratıcı pratiklerimizi dönüştürerek yeni yeteneklerin gelişimini farklı bir yöne evireceğini söylemek mümkündür. Bu dönüşüm, medya profesyonellerinin iş yapış biçimlerini ve mesleki tanımlarını da derinden etkileyecektir. Örneğin, bir haber metninin taslağından nihai haline ulaşması, görsel materyallerin kurgulanması veya sinema endüstrisinde senaryo yazım süreçleri, yapay zeka teknolojileri ile desteklenerek evrilmektedir. Bu evrim, aynı zamanda medya profesyonellerinin mesleki kimliklerini ve sektördeki iş tanımlarını da yeniden şekillendirmektedir. Gelecek nesillerin, medya üretiminin herhangi bir aşamasında yapay zeka desteği olmadan çalışmayı tercih etmeyeceği, hatta böyle bir üretim pratiğini deneyimlemeyeceği öngörülebilir. Bu süreç, özelde medya profesyonellerinin mesleki yetkinliklerinin, genelde ise insanlığın bilişsel ve sanatsal üretim süreçlerinde kullanılan temel yetilerinin evrimsel bir dönüşüme uğramasına sebebiyet verecek gibi görünmektedir.
Sonuç olarak söylenebilir ki; savunma sanayisinden eğitime, sağlık kurumlarından pazarlama sektörüne kadar toplumsal düzenin tüm önemli yapılarında etkin bir şekilde kullanılarak büyük değişim ve dönüşüme sebebiyet verse de yapay zeka teknolojisi, gündelik yaşamlarımıza en çok medya aracılığı ile girmekte ve bireysel kullanımımıza yine medya araçları vasıta olmaktadır. Yapay Zeka teknolojilerinin medya ekosistemine entegrasyonu ise Martin Ford’un işaret ettiği “araçtan aktöre” dönüşümün çarpıcı bir örneğini oluşturmaktadır. Bu dönüşüm süreci, medyanın geleneksel işleyiş biçimlerini ve kurumsal yapısını değiştirirken, aynı zamanda toplumsal algı ve kültürel üretim biçimlerini de derinden etkilemektedir.
Söz konusu dönüşüm, iletişim bilimleri, gazetecilik, halkla ilişkiler ve reklamcılık gibi iletişim alanının temel disiplinlerinde yoğun akademik tartışmaların odağında yer almaktadır. Özellikle bu tartışmalar ve çalışmalar, yapay zekanın multidisipliner yapısı ve bu araçların medya üretiminin ve tüketiminin tüm aşamalarına entegre olması sebebiyle çok geniş bir perspektiften, birçok farklı başlık altında tartışılmaktadır. Teknolojinin, özellikle günümüzde yaşanan hızlı değişimi ve kullandığımız tüm sosyal ve kültürel araçlara süratli entegrasyonu, gündelik yaşamımızı ve iş yapma pratiklerimizi derinden etkilemekte ve dönüştürmektedir. Bu hızlı etkileşim süreci, çoğu zaman teknolojik gelişmelerin arka planında işleyen dinamikleri gözden kaçırmamıza neden olmaktadır. Bu bağlamda, yapılması gereken ne teknolojiyi tümüyle reddetmek ne de teknolojik gelişmeleri körü körüne kabullenmektir; aksine, eleştirel perspektifimizi koruyarak yaşanan gelişmeleri dikkatle takip etmek ve yorumlamaktır.
Kaynakça
Domingos, P. (2015). Master Algoritma. İstanbul: Paloma Yayınevi.
Erdem, B. K. (2021). Yapay Zekanın Medya ve Yayıncılık Alanına Etkisi. TRTakademi, VI(13), 897-903.
Ford, M. (2018). Robotlarn Yükselişi. İstanbul: Kronik.
Postman, N. (2016). Teknopoli-Kültürün Teknolojiye Teslim Oluşu. İstanbul: Sentez Yayıncılık.