KÜRESEL REKABETİN İZİNDE: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÜÇ, ÇATIŞMA VE İŞ BİRLİĞİ
Günümüz dünya jeopolitiğine bakarak ileriye doğru tahminler yapabilmek için geçmiş ile günümüz arasındaki tarihi bağları çok iyi tespit etmeli ve iyi ölçüm yaparak rasyonel bir analiz için alan açmalıyız. Çok geniş bir yelpazede analiz arayışında bulunmak benim açımdan belli sonuçlara ulaşmamda zorluk ve karmaşa yaratabilir.

Dolayısıyla belli referanslar üzerinden bir değerlendirme yapmaya gayret edeceğim. Burada öncelikli dikkate alacağım referans ‘’Güç’’ olacaktır. Askeri, ekonomik, coğrafi, kültürel, sosyal, teknolojik güçlerin kimlerde daha yüksek seviyede toplandığına bakarak geçmişten günümüze kadar nasıl bir seyir gösterdiğini tarihi de dikkate alarak dünya jeopolitiğinin geleceği hakkında tahminler yapmaya çalışacağım.
Elbette bu güç sahiplerinin birbirleriyle rekabeti sessiz sedasız olmamış, hatta tersine aralarında savaşmalarına ve hatta dünya savaşlarına yol açabilmiştir.
Tarihin iki büyük kolonizasyon rekabeti içinde olan devleti İngiltere ve Fransa 100 yıl savaşlarında 1337-1453 arası 116 yıl savaşmışlardır.
Bu rekabet iki ülke arasında 1702-1713 İspanyol taht savaşı, 1756-1763 yedi yıl savaşları gibi dünyanın çeşitli yerlerinde ve zamanlarında devam ederek 1904’e kadar sürmüştür.
1904’te iki tarafında menfatine olacak hale gelen konjonktörde ‘’Entente Cordiale’’ adlı dostluk antlaşması imzalanmış, İngiltere’nin de ‘’Muhteşem Yalnızlık’’ dönemi bitmiştir.
Şimdi yukarıdaki tarihi perspektifi de dikkate alarak Amerika’ya dönelim.
17.yüzyılda farklı Avrupalı uluslardan Amerika’ya yerleşimciler gelmeye başladı.
Kuzey Amerika’da ilk ilk İngiliz kolonisi 1607’de Virginia’da kuruldu.
1624’de bir koloni kuran Hollandalılar bugünkü New York’a New Amsterdam ismini verdiler.
1638’de İsveçliler Delaware’ye geldi.
İngilizler 1660’ta bu iki koloniyi de ele geçirdiler.
Almanlar ise Pensilvanya ve Georgia’ya geldiler.
Bu süreçte Batı Afrika sahillerinden kıtaya köleler taşınmaya devam ediyordu.
1732 yılına gelindiğinde ise Amerika, Georgia dahil 13 koloni ile sahneye çıktı.
1773 ‘’Boston çay partisi’’ adıyla kolonilerin 3 gemi dolusu çayını Boston Limanına denize boşaltması ile İngiltere ile Amerika karşı karşıya geliyordu.
4 Temmuz 1776 da Amerika bağımsızlık bildirgesi ile Amerikan kolonilerinin İngiliz tahtına hiçbir bağımlılığı olmadan bağımsız ve özgür oldukları yayınladı.
Bağımsızlık bildirgesinin 1789 Fransa ihtilali dahil başta Avrupa tüm dünyadaki etkileri çok hızlı bir şekilde hissedilmeye başlandı.
21 Kasım 1789’da Kuzey Carolina Amerika anayasasının onayıyla 12.eyalet oldu.
1803 Amerikan Başkanı Thomas Jefferson Fransızların XIV. Louis’in ismini verdikleri Lousiana bölgesini Fransızlardan 15 milyon dolara satın aldı. Fransada devrim olmuştu ama bunun önemli bir maddi yükü de oluşmuş idi.
Bu bölgenin Amerika’ya geçmesi Amerika’nın küresel bir güç olarak tarih sahnesine çıkmasında çok önemli bir kilometre taşıdır.
1814’te Britanyalılar gitti.
1819 İspanyollarda Amerika’yı terk etti. 42.paralel üzerindeki toprakları yani Kaliforniya ve Oregon arasındaki toprakları Amerika’ya bıraktılar.
1830’da Meksikalılar Teksas’dan çekilmeye zorlandı . 1835-1836 (Teksas Devrimi) Meksika ve Amerika arasındaki savaşı Amerika ucu ucuna kazandı.
Bu olay modern tarihin bıçak sırtı olaylarından biridir.
1848-1849 Kaliforniya’ya altına hücum başladı.
1860’da Cumhuriyetçi Abraham Lincoln Başkan oldu.
1861-1865 Amerikan iç savaşı Kuzeyin zaferi ile sonuçlandı. Kölelik kaldırıldı, Konfederasyon son buldu, federal hükümet kuruldu ama bu savaş 600.000 Amerikalının da ölümüne sebep oldu.
1867 Amerika Alaska’yı Ruslardan satın aldı.
1903 Amerika Panama kanalını kullanmak üzere özel hakka sahip oldu.
1914-1918 Avrupa merkezli küresel savaş olan 1.Dünya savaşına Amerika 1917 de dahil oldu.
1929-1939 iki dünya savaşı arası Amerika da başlayan ekonomik buhrandan tüm dünya etkilendi.
1939-1945 yine Küresel savaş olan 2.Dünya Savaşına sonradan da olsa katılan Amerika; Avrupa’da Almanya’ya, Pasifikte de Japonya’ya karşı kesin zaferleri sonucu dünya küresel güç tahtına oturdu.
1947’de Truman doktrini ile başlayan soğuk savaş dönemi 1991’de Sovyetlerin dağılması ile sona erdi. İki kutuplu dünya düzeni olarak geçen bu dönemde askeri olarak Nato ve Varşova Paktı, ideolojik olarak kapitalist batı bloku ve kominist doğu bloku olarak dünya coğrafyası ikiye bölündü.
1991’de Sovyetlerin dağılması ile Amerika lider küresel güç olarak tekrar sahneye çıktı.
SSCB’nin dağılması ile her ne kadar Çin, Kuzey Kore, Küba gibi ülkelerde kominist, sosyalist süreç devam etse de bu ideolojinin soğuk savaş dönemindeki siyasal model olma özelliği kalmadı.
Tarihi gelişimi üzerinden bir çerçeve çizmeye çalıştığımız Amerika iç savaşı dahil dünya savaşlarındaki güçlükleri avantaja dönüştürmeyi başarmıştır.
Böylece Amerika’nın yeni pozisyonu kolonizasyon da önemli oyuncular olan İngiltere ve Fransa’nın kısmen de olsa oyun dışına çıkma sonucunu getirmiştir.
Amerika yakaladığı bu küresel gücü arttırmak için Kore, Vietnam, Irak gibi bölgesel savaşlarda fiziki olarak sahada olarak askeri güç kullanmaktan sakınmamıştır.
Bu fiziki gücü dünyanın yaklaşık 150 ülkesinde, 400 binden fazla askeri ile 600 e yakın askeri üsler kurarak sağlamlaştırmıştır.
İngiltere her ne kadar Commonwealth ülkeleri ile başta olmak üzere eski sömürgeleri üzerinde etkisini sürdürmeye devam etse de Amerika karşısında Küresel rekabet gücü giderek gerilemeye başladı.
İngiltere ve Amerika arasında her ne kadar her zaman sıkı bir iş birliği söz konusu olsa da aynı zamanda pek de görünmemesine rağmen ciddi bir rekabet de söz konusu olmaya başladı.
1,5 milyara yaklaşan nüfusu ile Çin bir taraftan dünyanın fabrikası gibi çok yoğun bir üretim yapmakta olup diğer taraftan Enerji tedarik gibi kendisi için çok elzem bir konuyu bir türlü halledememiştir ama aynı zamanda da yüksek teknoloji kullanarak koyduğu büyük hedeflere ulaşmak içinde büyük bir çaba göstermektedir.
Amerika açısından bakıldığı zaman ise bu durum küresel liderlik konusunda kendisini zorlayabilecek gibi gözüküyor.
Yani Amerika’nın Çin diye bir meselesi oluşmuştur.
Bu durum dünyayı 3.Dünya Savaşına kadar götürebilecek bir durum olabilir.
Bende yazımın devamında muhtemel bir 3.Dünya Savaşı üzerine yukarıda özetlediğim tarihi perspektif üzerinden analiz yapmaya çalışarak bazı sonuçlara ulaşmaya çalışacağım.
Askeri, Endüstriyel, Finansal güçleri ile böyle bir durumun oyuncusu olabilecek ülkeler Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Almanya ve Japonya’dır.
Bu oyuncular konjonktürün gidişatına göre önceden planladıkları üzere ya da planlarını sonradan revize etmek üzere bölgesel bazı ülkeler ile de ittifaklar yapabilirler. Bunu kendi ihtiyaçlarına ve gidişata göre ayarlayabilirler.
Dünyanın mevcut durumunda halen devam eden, yeni biten ya da muhtemel itilaflar mutlaka büyük savaş ile ilişkilendirilir ve bir parçası haline getirilir.
3.Dünya savaşı eğer söz konusu olursa Amerika ile Çin arasında olabilir.
Amerika pratik bir matematik ile bile, çeyrek asır sonra Çin ile arasındaki farkın pek çok konuda epeyce kapanabileceğini dikkate alacaktır.
Amerika açısından böyle bir durum tek başına küresel güç olma kabiliyetini riske atabilir.
Çin’in ise bu açığı kapatmada yaşadığı en büyük zorluk enerji kaynaklarına istediği düzeyde ulaşamamasıdır.
Zor durumda kaldığı zaman en hızlı ulaşabileceği rezervlerin olduğu coğrafya Rusya özellikle de Uralların doğusu yani Rusya’nın hazine sandığıdır.
Çin in böyle bir ihtiyacı oluşması durumunda Rusya teorik olarak 17.1 milyon kilometre karelik topraklarını 144 milyon nüfus ile 1.4 milyarlık Çin karşısında topraklarını korumakta zorlanabilir.
Dünya savaş tarihinde pek çok örneği olduğu üzere böyle bir durumda Amerika ve Rusya ortak menfaatler etrafında bir ittifaka gidebilir.
Amerika’nın Pasifikte Japonya’yı karakol, Hindistan’ı İngiltere marifetiyle bölgede oyuna sokma kabiliyeti oluşursa buradan Çin’i zorlayacak bir sonuç çıkabilir.
Peki böyle Jeopolitik riskler var ise 3. Dünya Savaşı nerede ve nasıl başlar?
Bana göre 3. Dünya Savaşı'nı tetikleyecek şey herhangi bir bölgesel çatışma ya da itilaf üzerinden olmaz. Tetikleyici faktör Amerika’nın kendi iç dinamiklerinde yaşayacağı bir kriz ile olur. Böyle bir kriz Hitler gibi bir diktatör de çıkartan 1929 ekonomik buhranı gibi tüm dünyaya hızla yayılıp geniş bir coğrafyayı etkileyebilir.
Amerika da yeni Başkanlık dönemi resmen başlamadan önce konuşulmaya başlanan Kanada, Grönland, Panama ile birleşme düşünceleri Amerika’nın özellikle Çin başta olmak üzere tüm dünyaya mümkün olduğu kadar ihtiyacı olmada kendisine yetme projesi olarak değerlendirilebilir.
Ayrıca ilave ekonomik güç için hem kaynak hem de lojistik avantajlarını çok daha verimli kullanabilecekleri önemli bir alan olabilecek böyle bir fikir yakın dönemde gündemde olmaya devam edebilir.
Örneğin Kanada 40 milyon nüfusu ve nerede ise 10 milyon kilometre karelik yüzölçümü ile dünyanın Rusya’dan sonra en büyük yüzölçümüne sahip ülkesi olup doğal kaynaklar açısından son derece zengin bir ülkedir. Hala çıkarılmamış petrol rezervleri %80 ler de olan Kanada, Amerikayı petrol ve doğal gazı ithal ettiği dönemlerde boru hatları marifeti ile ikmal ederek büyük bir ekonomik gelir elde ederken Amerika’nın ihracatçı konuma geçmesiyle Amerika açısından bu konuda artık ihtiyaç kalmayan bir ülke durumuna düşmüştü.
Ekonomisinin %80 ni Amerika üzerinden gerçekleştiren Kanada ile Amerika arasında, konjonktörün bu döneminde böyle bir birleşmenin konuşulması anormal gözükmüyor.
Ukrayna ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyadaki son gelişmeler Pasifikteki yükselmesi muhtemel tansiyona göre evrilme eğiliminde olacağı kanısındayım.
Dünya savaş tarihinde, barışın savaş karşısında ne kadar cılız ve çaresiz kaldığını bilmeme rağmen, hala barışın hakim olacağı bir dünya hayalim ve temennilerimle.