AŞIRI SAĞIN GÖLGESİNDEKİ MİLLİYETÇİLİK

TDK’ya göre milliyetçilik, “maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyden üstün tutma” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu noktada tartışmalara asıl vesile olan husus, millet kavramının kendisidir. Zira milliyetçilik, temelde millet anlayışının üzerine inşa edilmektedir.

Dolayısıyla millet kavramının ortaya çıktığı toplumsal, siyasal ve politik ortamı, bu kavramın neden ortaya çıktığını ve nasıl kabul gördüğünü incelemek önem arz etmektedir.

Millet, genel olarak ortak değerleri paylaşan bir halk kitlesi olarak tanımlanabilir. Burada kritik soru, “ortak” olarak nitelenen unsurun ne olduğudur. Zira kavram, tarihsel süreç içerisinde değişime uğramış; çağların dönüşümüyle birlikte farklı biçimlerde anlam kazanmıştır. İnsan yaşayışı, devlet yapıları ve toplumsal düzenler değiştikçe, millet anlayışının içeriği de yeniden şekillenmiştir. Önceleri ırka ve etnik kökene dayalı bir ayrım üzerinden tanımlanan millet, günümüzde çok daha farklı unsurlarla açıklanabilmektedir. Modern dönemde, kozmopolit yapıların ve kültürel çeşitliliğin artışıyla birlikte millet kavramı da güncellenmek durumunda kalmıştır.

Milliyetçilik kuramları incelendiğinde üç temel yaklaşım öne çıkmaktadır: etnik milliyetçilik, sivil milliyetçilik ve kültürel milliyetçilik.

  • Etnik milliyetçilik, kişinin kan bağına, soyuna ve etnik kökenine dayalıdır. Aynı soyu taşıyan, aynı dili konuşan ve aynı kültürel zeminde bulunan bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan bir milliyetçilik biçimidir.
  • Sivil milliyetçilik, daha liberal bir anlayışa sahiptir. Aynı topraklarda yaşayan, aynı devletin vatandaşlığına sahip bireyleri kapsayıcı bir biçimde tanımlar. Bu yaklaşımda kan bağı ya da etnik köken yerine, vatandaşlık bağı ve siyasal aidiyet ön plana çıkmaktadır.
  • Kültürel milliyetçilik ise ortak değerler, kültürel öğeler ve toplumsal semboller üzerinden şekillenmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin film endüstrisi ve popüler kültür aracılığıyla milliyetçilik inşa etme çabaları bu bağlamda değerlendirilebilir. Kültürel milliyetçilik, günümüzde toplumların bir arada tutulmasında önemli bir araç olarak görülmektedir.

Sonuç olarak, etnik milliyetçilik aşırı ayrışmalara yol açabilmekte, sivil milliyetçilik ise ortak değerleri ikinci planda bırakabilmektedir. Bu nedenle kültürel milliyetçilik, farklı unsurları bir araya getirme ve ortak bir üst kimlik oluşturma bakımından daha işlevsel bir model olarak öne çıkmaktadır. İnsanların sırf insan oldukları için değer görmeleri gerektiği temelinde, ortak kültürel unsurların geliştirilmesi ve paylaşılması, millet olgusunun daha sürdürülebilir bir şekilde inşa edilmesine katkı sağlamaktadır.


Milliyetçilik ve Radikal Sağ

Bildiğimiz üzere Fransız Devrimi’nden sonra milliyetçilik akımı harekete geçmiştir. Bu tarihten Birinci Dünya Savaşı’na geldiğimizde birçok imparatorluk vadesini doldurmuş, yerini ulus-devletlere bırakmıştır. Bu ulus-devletler, halk kitlelerini tek bir çatı altında toplamak ve tek bir millet oluşturarak ülkelerini güçlü bir yapıya kavuşturmak adına çeşitli milliyetçilik anlayışları geliştirmiş ve kullanmıştır. Bu milliyetçilik anlayışları, devletin tebaası olan insanların arasında onları kaynaştıran, tabiri caizse bir harç görevi görmüştür. Milliyetçilik bu bağlamda tuğlaları, taşları, blokları bir araya getirip tek büyük bütün hâline dönüştüren ve işlevsel bir yapıya kavuşturan bir harç görevi icra etmiştir.

Milliyetçilik anlayışları geliştirilirken toplumlardan toplumlara değişiklik göstermiş; ancak temelde, devletin tebaasını tek bir millet olarak toparlayan bir araç olması hedeflenmiştir. Özellikle imparatorlukların parçalandığı, monarşik meşruiyetlerin sorgulanıp demokratik yaklaşımların tüm dünyada tartışılmaya başlandığı 20. yüzyılda kurulan ulus-devletlerin varlığını ve bütünlüğünü milliyetçilik ve vatanseverlik yaklaşımlarına borçlu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Güçlü bir devlet yapısına sahip olmak isteyen devletler, güçlü bir millet yapısına sahip olunması gerektiğini de biliyor; dolayısıyla çeşitli milliyetçilik argümanları vasıtasıyla tebaası olan insanları tek bir kültür, tek bir dil, tek bir bayrak gibi unsurlarla ortaklaştırıp tek bir millet hâline getirmeyi hedefliyorlardı. Dolayısıyla milliyetçiliğin bir ihtiyaç olarak karşımıza çıktığı söylenebilir.

Ancak milliyetçilik yaklaşımlarının, kendi milletini yüceltmekle beraber radikalleşerek kendi milletinin çıkarlarını korumaktan ziyade diğer milletlerin çıkarlarından üstün tutma kaygısıyla bazı otoriteler tarafından evrildiği söz konusudur. İnsanlar şunu unutmamalıdır ki milliyetçilik, bireylerin kendi haklarını koruma içgüdüsü ve ihtiyacıyla şekillenen oldukça doğal bir olgudur. Ancak bazı radikalleşmeler ve değişimler sonucu bu milliyetçilik algısı yanlış bir aşırılığa götürülmektedir. Bu aşırılık, insanları “benim milletim üstündür ve benim milletim haklarına sahip çıkmalıdır” sloganından ziyade, “benim milletim en üstündür ve çıkarına olan şey haktır” yaklaşımına sürüklemiştir. Bu tür yaklaşımlar, diğer insan topluluklarının haklarını tehdit eder niteliktedir. Bu nedenle bu akıma faşizm, ırkçılık ve aşırı sağ gibi ifadeler atfedilmiştir. Oluşan bu süreç, milliyetçiliğin imajını zedelemiş; aşırı, radikal ve adil olmayan uygulamalara sahip yaklaşımlar topyekûn milliyetçilik kisvesi altında yargılanmıştır.

Milliyetçilik olgusunun radikal, ırkçı ve insanlık dışı eylemlere sebep olan gruplarla bir arada anılması hem bir yanlış hem de bir kurgudur. Birçok şeyde olduğu gibi milliyetçiliğin dinle radikalleşmesi, dünyadaki en tehlikeli durumlardan biridir. Ancak milliyetçiliğin rasyonel, mantıksal ve ahlaki temellere dayalı iyicil yaklaşımlarla toplumlara faydalı, toplumları motive eden, bir arada hareket etmeye teşvik eden ve bir insan olarak her açıdan verimliliğimizi artıran bir olgu olduğunu unutmamak gerekir. Yukarıda bahsedilen kültürel milliyetçilik bu bağlama en uygun yaklaşımlardan biridir. Amacına uygun şekilde uygulanan kültürel milliyetçiliğin, radikal milliyetçilik ve ırkçılıkla aynı kefeye konması ve aynı olumsuzluklarla adlandırılması, milletlerin ve ulus-devletlerin varlığını tehdit eden en önemli durumlardan biridir.

Günümüzde görülmelidir ki en güçlü ve müreffeh devletler gücünü, farklı insan topluluklarını tek bir çatı altında toplamaktan almaktadır. Bunu da farklı biçimlerde uygulanan milliyetçilik anlayışlarına borçludur. Bununla beraber, milliyetçiliğe yöneltilen bu darbelerin uluslararası arenada büyük güçlerin “parçala ve yönet” kurgusuna oldukça uygun bir zemin oluşturduğu dikkat çekicidir.

Özetle, aşırı sağ varlığıyla bir tehdit olmakla birlikte, doğru uygulanan milliyetçilik olgusuna da millet nezdinde büyük bir olumsuz yargı yüklemektedir. Milliyetçiliğin, günümüz modern toplumlarının temel güç kaynağı olduğunu ve doğru kullanıldığında insanlığı yeni ufuklara taşıyacak en önemli argümanlardan biri olduğunu unutmamak gerekir. Basit etnisiteler üzerinden sürdürülen gruplaşma hareketlerinden ziyade, ortak dinin, ortak kültürün ve ortak toplumsal becerilerin bir arada bulunmasını; bu noktadaki birleşmeyi ve bütünleşmeyi teşvik eden kültürel milliyetçilik, dünya kamuoyunda önem arz etmesi gereken bir konudur.

img

TESAM Tarih Kürsüsü Direktörü

Uzman
Hüseyin Ertürk