TÜRK KAVRAMI VE TÜRK TÖRESİ
Türklük kavramı, ırk temelli bir aidiyetten ziyade, tarihsel süreklilik ve kültürel etkileşimlerle biçimlenen müspet bir milliyetçilik anlayışı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu kimlik, M.Ö. 700’lerde Altay Dağları civarında kök salan ve zamanla Tanrı Dağları’na, oradan Horasan üzerinden Hazar bölgesine ve nihayetinde Anadolu’ya uzanan çok katmanlı bir tarihsel seyir izlemektedir.

Türklük kavramı, ırk temelli bir aidiyetten ziyade, tarihsel süreklilik ve kültürel etkileşimlerle biçimlenen müspet bir milliyetçilik anlayışı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu kimlik, M.Ö. 700’lerde Altay Dağları civarında kök salan ve zamanla Tanrı Dağları’na, oradan Horasan üzerinden Hazar bölgesine ve nihayetinde Anadolu’ya uzanan çok katmanlı bir tarihsel seyir izlemektedir. Anadolu coğrafyasında derinleşen bu kimlik yapısı, bir ağacın kök sistemi gibi bölgeye yerleşmiş; kollarını Balkanlar’a, Azerbaycan’a, Kazakistan’a ve Kıbrıs’a uzatmıştır. Bu tarihsel göç ve yerleşim süreci, yalnızca mekânsal değil, aynı zamanda genetik ve kültürel bir etkileşim ağını da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla Türk kimliğini şekillendiren unsur, soy bağından ziyade kültürel bütünlük ve değer paylaşımıdır. Bu bağlamda Türk milliyetçiliği, yalnızca etnik bir kökenin temsili değil; birikmiş müşterek değerler, tarihsel hafıza ve ortak yaşam kültürüne dayalı bir kültür milliyetçiliği olarak yeniden tanımlanmalıdır.
Bu kültürel kimliğin omurgasını ise Türk töresi oluşturur. Türklerin İslamiyet ile tanışma süreci, salt bir din değişiminden ibaret değil; töre temelli inanç sistemleriyle Hanif İslam arasındaki değer yakınlığının bir sonucudur. İslamiyet’ten yaklaşık 1600 yıl önce tek tanrı inancını benimsemiş olan Türk toplulukları, bu dönemde Hanif bir tevhid anlayışı içinde yaşamışlardır. Nitekim İslam'ın ilk temsilcileri olan Emevîler döneminde karşılaşılan mezhepsel katılık ve siyasal baskı, bu töreye uygun görülmemiş; bu nedenle ilk temaslarda İslam’a geçişte direnç gösterilmiştir. Ancak 750 yılında Abbâsîlerin iktidarıyla birlikte Hanif İslam yorumunun hâkimiyet kazanması, Türk topluluklarının İslamiyet ile uyumunu kolaylaştırmış ve bu süreç, hızlı bir şekilde benimsemeyle sonuçlanmıştır.
Türklerin bu hızlı geçişinde etkili olan temel faktörlerden biri, kendi yazılı olmayan hukuk sistemi olan “töre” ile İslam ahlâkı arasında gözlemlenen yüksek uyumdur. Sözlü aktarıma dayanan teamüller içerse de Göktürk Yazıtları başta olmak üzere çeşitli kaynaklarda izlerine rastlanan töre kuralları, yalnızca bir yönetim anlayışını değil, aynı zamanda etiğe dayalı bir toplum düzenini de temsil etmektedir. Bu kurallar hem inançta tevhidi hem de siyasi birliği esas alan ifadeler kullanmaktadır. Töreye göre, en yüce otorite bile bu kuralların dışına çıkamaz; zira töre, toplumsal düzenin üzerinde bir ilke olarak kabul edilir. Töre, Göktürk Yazıtlarında vazgeçilemez, kazanılması gereken, tutulması gereken, kaybedildiğinde her şeyin kaybedileceğine inanılan bir ilke olarak yer almıştır. Tarihsel örnekler de göstermektedir ki, töreyi ihlal eden liderler zaman içerisinde meşruiyetlerini kaybetmiş ve toplumsal hafızada olumsuz şekilde yer bulmuştur. Yaygın bir teori ve yaklaşıma göre, töreye geçişle birlikte; bu düzene bağlı olan topluluklara “Törük” yani töre sahibi denilmiştir. Zaman içerisinde bu kavram, ses uyumları doğrultusunda “Türk” kelimesine evrilmiştir. Bu bağlamda “Türk”, doğrudan töreye bağlılığı ifade eden bir unvandır.
Nüfusun omurgasını oluşturan kesimin yaklaşık %60 ila %70’lik bölümünün Türk ırkından geldiği varsayılmakla birlikte, mutlak anlamda saf bir ırktan söz etmek mümkün değildir. Önemli olan, bireyin kendini Türk olarak tanımlaması ve bu tanımın kültürel süreklilik temelinde gerçekleşmesidir. Zira söz konusu yapı, genetik çeşitlilikle zenginleşmiş bir melez kültürdür. Eğer Türklüğü ırk temelli değil de kültür temelli bir kavram olarak tanımlayacaksak, bu tanımı “töre sahibi birey” ekseninde şekillendirmeliyiz.
Bu bağlamda genç nesillere düşen sorumluluk büyüktür. “Ben Türk’üm” diyen her bireyin, töreyi sahiplenmesi ve bunu hayatına tatbik etmesi gerekir. Zira kişi, yalnızca Türk bir anneden ya da babadan doğmakla Türk olmaz. Töre, mertliğin, dürüstlüğün, merhametin ve adaletin anayasasıdır. Töreye göre, kız isteyen kişi hakan dahi olsa, talep edilenin rızası esastır. At üstündeki Türk, yerdeki düşmana vurmaz; kılıç taşıyan Türk, silahsız düşmana saldırmaz. Türk kimliğini farklı kılan da bu yüksek ahlaki disiplindir. Töre, kadına, yaşlıya, çocuğa, doğaya ve hayvana dokunmamayı; onları korumayı öğütler. Er kişi ailesinden mesuldür. Bir kişi başkasının malına zarar verirse, bu zararı malıyla telafi etmekle yükümlüdür; malıyla ödememekte ısrar ederse, canıyla sorumluluk taşır.
Türk kavramı, kültür milliyetçiliği bağlamında değerlendirilmelidir. Türk'ü Türk yapan unsur töredir. Töre varsa birey Türk’tür; töre yoksa, soydan gelen kimlik tek başına anlam ifade etmez. Anadan ya da babadan Türk olarak doğmak, başlı başına bir nitelik kazandırmaz. Birey, sözünde durmuyorsa, yalan söylüyor, zalimlik yapıyor ya da adaletsiz davranıyorsa, genetik köken ne olursa olsun, taşıdığı kimlik içi boş bir tanıma dönüşür. Gerçek anlamda Türk olabilmek, töreye sadakatle mümkündür. Çünkü “Türk” kelimesi, töre sahibi birey anlamına gelir. Bu bağlamda, ırkî kökeni ne olursa olsun – ister Kürt, ister Çerkes, ister Boşnak – kim töreye bağlıysa ve onu yaşamına tatbik ediyorsa, o kişi gerçek anlamda Türk’tir. Bu nedenle, yüzeysel ve dışlayıcı ırkçı yaklaşımlar yerine, Türklüğün felsefi ve ahlaki derinliğini kavramak gerekir.
Bu anlayışın tarihsel temelleri ise Oğuz Kağan tarafından temsil edilen Kızıl Elma idealiyle şekillenmiştir. Milattan önce 700 yıllarında yaşadığı düşünülen Oğuz Kağan, çocukları ve torunları arasından liderlik vasfı taşıyan yirmi dört kişiyi seçerek onları yirmi dört kola ayırmış ve her birine farklı bölgelerin yönetimini tevdi etmiştir. Bu yapılanma ile birlikte dünyayı adalet ve töre temelinde düzenleme hedefi ortaya konmuştur. Batı yönü, ideolojik bir ideal olarak belirlenmiş; bu yönelim Kızıl Elma ideali olarak adlandırılmıştır. Oğuz Kağan’ın hedefi, töreyi tüm dünyaya hâkim kılmak suretiyle, küresel ölçekte adaleti tesis etmektir. Zira törenin hüküm sürdüğü bir düzlemde, adalet de hâkim olur. Törenin hâkim olduğu bir dünyada, kimsenin kimseye zulmetmediği, hakların çiğnenmediği ve adaletin evrensel anlamda tesis edildiği bir düzen mümkün olur. Oğuz Kağan – ki tarihsel bağlamda onun Alper Tunga ile özdeşleştirilebileceği yönünde güçlü kanaatler mevcuttur – Türk milletine bu ideali “Kızıl Elma” olarak sunmuştur. Töre hangi coğrafyada uygulanırsa, o bölgede adaletin tecellisi sağlanır; bu anlayış küresel ölçekte uygulandığında ise tüm dünyada adaletin hâkim olacağı bir düzene kapı aralanır. Dolayısıyla Kızıl Elma, Türk milletine hem bir hedef hem de bir yön duygusu kazandırmıştır.
Günlük hayatta da bu idealle yaşamak, bireyin ve toplumun dinamizmini doğrudan etkiler. Zira ideali olmayan gençlik, çoğunlukla amaçsız bir yaşam sürer; vakit tüketir, savrulur ve potansiyelini heba eder. Oysa bir ülküsü olan birey, hedefine ulaşmak için çaba gösterir; eğitim alır, kendini geliştirir ve topluma fayda sağlar. Oğuz Kağan’ın millete kazandırdığı bu hedef bilinci, Türk milletinin binlerce yıllık tarih boyunca zinde kalmasının ve büyüyerek ilerlemesinin temel nedenlerinden biridir. Farklı milletlerle etkileşim içinde genişleyen bu yapı, tıpkı yuvarlanarak büyüyen bir çığ gibi gücünü töreden almıştır. Bu nedenle, Türk milletinin sürekliliğini sağlayan temel unsur töredir; aynı şekilde, bu törenin unutulması da çözülüşü beraberinde getirecektir.
KAYNAKÇA:
• Bars, M. E. Oğuznamelerde Türk Halk Hukuku/Türk Töresi. Külliyat Osmanlı Araştırmaları Dergisi, (22 (Prof. Dr. Hasan Kavruk Armağan Sayısı)), 27-43.
• Demir, N. (2018). Türklüğün Binlerce Yıllık Anayasası. Oğuz Kağan Töresi (Vasiyetleri ve Öğütleri). İstanbul: Ötüken Yayınları.
• Ergin, M. (1989). Dede Korkut Kitabı I. Ankara.
• Düzgün, D. (2007). Divanü Lügati’t-Türk’te Sosyal Normları Karşılayan Kavramlar. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 14(35), 201-215.
• Ergin, M. (2003). Orhun Kitabeleri. Hisar Gazetesi. Alındı: https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/72194/mod_resource/content/1/Orhun-%C3%82b%C4%B0deler%C4%B0.pdf
• Gökalp, Z. (1976). Türk Töresi (Haz. Hikmet Dizdaroğlu). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
• Oy, A. Dede Korkut’ta Atasözleri. TDK. Alındı: https://tdk.gov.tr/dosyalar/TDD/1957s65/1957s65__07_A_OY.pdf
• Taşağıl, A. (2024). Göktürk Kağanlığı Göktürkler. Tarih Kitap. Alındı: https://tarihkitap.com/2024/06/17/gokturk-kaganligi-gokturkler/