ÖZGÜRLÜK GÜVENLİK DENGESİNDE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Güvenlik ve özgürlük, insanlık için hayati kavramlardır. Özgürlüğü artırmak istediğinizde, güvenlikten taviz vermeniz gerekebilir. Güvenliği artırmak istediğinizde ise özgürlükten feragat etmek zorunda kalırsınız. İşte bu denge, günümüzde önemli bir politik sorun olarak karşımıza çıkar.

Türk Dil Kurumu, özgürlüğü "Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine dayanan, kendi düşüncesine dayanarak karar verme durumu" olarak tanımlar. Bu tanımda iki önemli unsur vurgulanır: dış etkenlere bağımsızlık ve bireyin kendi karar alma yetisi.


Son iki yüzyılda, özellikle Sanayi Devrimi'nden itibaren, Batı'da gerçekleşen gelişmeler dünyayı kökten değiştirdi. Bu gelişmeler özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya üçgeninde gerçekleşmiştir. Orta çağda kilise baskısı altında yaşayan Avrupa toplumu 100 yıl süren Aydınlanma sürecinden sonra Sanayi İnkılabı ve Fransız İhtilali’ne ulaştı ve bu süreçten sonraki 200 yıl içerisinde bilimden sanata, teknolojiden medeniyete kadar pek çok alanda önemli ilerlemeler sağladı. İşte bu süreci anlamadan Türkiye başta olmak üzere Türki Cumhuriyetler, İslam dünyası dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkeler içinde bulunduğu problemleri çözmesi mümkün değildir.

Şekil 1. Altın Üçgen


Batı medeniyetinin son 200-300 yılda gerçekleştirdiği en önemli değişim, şekil 1’de yer alan üçgenin içinde yatıyor: fikir özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve teşebbüs özgürlüğü. Fikir özgürlüğü, düşüncelerin serbestçe gelişmesine olanak tanırken, inanç özgürlüğü, farklı inançların olgunlaşmasına zemin hazırlar. Teşebbüs özgürlüğü ise yenilikçiliğe ve gelişmeye imkân sağlar. 


Peki, inançların olgunlaşması ne anlama gelir? Farklı inançlara sahip insanlar bir araya gelip iletişim kurabilirse, tartışabilirlerse, yanlış inançlar yavaş yavaş elenir ve inançlar daha olgun bir seviyeye ulaşır. İnanç özgürlüğü, bu olgunlaşmayı desteklerken, fikir özgürlüğü de düşüncenin gelişimine ivme kazandırır. Teşebbüs özgürlüğü ise özel mülkiyeti güçlendirir, yenilikçiliği teşvik eder.


Dolayısıyla bu üçgenin içinde diğer insan hakları da gelişmektedir. Temel insan hakları arasında yaşama hakkı, adil yargılanma hakkı, özel hayatın gizliliği, seyahat hakkı, vatandaşlık hakkı, aile kurma ve mülkiyet hakkı gibi önemli unsurlar yer alır. Bu haklar daha sonra, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi'nde 33 maddeye kadar genişletilmiştir.


İnsan haklarının gelişmesi için, bu hakların kullanılması gerekmektedir. Seyahat hakkı için seyahat özgürlüğü, fikir özgürlüğü için fikirlerin serbestçe ifade edilebildiği bir ortam gereklidir. İnanç özgürlüğü için ise herkesin inançlarını özgürce yaşayabileceği bir dünya oluşturulmalıdır. Bu özgür ortamın oluşturulmasıyla birlikte, farklı inançlar ve fikirlerin bir arada barış içinde yaşayabileceği bir ortam sağlanır. İşte bu ortamda bilim, sanat ve teknoloji doğar. Aksi takdirde, bu ortam oluşturulamazsa, ilerleme mümkün olmaz.


Hak ve özgürlüklerimiz de bu özgürlüklerin korunması gerektiğini vurguladık. Ancak bir de güvenlik sorunumuz bulunmaktadır. Bir devletten söz edeceksek sınırlarımızdaki tehditler ve terör örgütleri ile karşı karşıya olduğumuzdan dolayı güvenliği de göz ardı edemeyiz.


Özgürlükleri destekliyoruz, ancak bu özgürlüklerin terör örgütleri tarafından suiistimal edildiği bir gerçek. Terör örgütleri, miting meydanlarında, salonlarda ve eğlence merkezlerinde bomba patlatarak terör eylemleri gerçekleştirebiliyorlar.


Devletin yönetiminde kişiler, güvenlik ile özgürlük arasında bir denge sağlamalıdır. Oluşacak bu denge, eskilerin tabiriyle "miktarı mürekkebiye" oranında olmalıdır yani zamana ve zemine göre değişkenlik gösterebilir. Çünkü özgürlük ile güvenlik arasındaki denge zamana göre sürekli değişir. Örneğin, şu anda içinde bulunduğumuz zaman diliminde PKK terör örgütünün eylemlerinin azaldığı, daha az güvenlik sorunu olan bir dönem yaşıyoruz. Ancak, 3-5 yıl önce büyük sokak eylemleri yaşanıyordu. Bu da gösteriyor ki, güvenlik-özgürlük dengesi zamana göre değişiyor.


Aynı zamanda mekâna göre de değişmektedir. Örneğin, Norveç'te yaşıyorsanız güvenlik-özgürlük dengesiyle çok dikkat etmenize gerek yoktur. Ama Türkiye gibi stratejik bir yerde yaşıyorsanız özgürlük-güvenlik dengesine dikkat etmeniz gerekiyor.


Zamana, mekâna göre değiştiği gibi şahıs göre de değişiyor. Örneğin, Amerika'da Cumhuriyetçiler iktidara geldiğinde daha güvenlikçi politikalar öne çıkıyor. Demokratlar iktidara geldiğinde ise daha özgürlükçü politikalar ortaya çıkıyor. Demek ki özgürlük-güvenlik dengesi, zamana, zemine ve mekâna göre değişen bir miktara sahiptir, bu yüzden bunun ölçüsü 'şudur' diyemiyoruz. Bunun iyi tutturulması lazım. Çünkü güvenliği artırdığınız zaman özgürlüğü kısıtlıyorsunuz. Özgürlüğü kısıtlayınca ülkedeki tüm gelişim duruyor, ama özgürlüğü arttırdığınızda da güvenlik zafiyetleri vermeye başlıyorsunuz. Bu oluşturulması zor ama önemli bir dengedir. 


Dünya Ülkelerinden Örnekler


Buraya kadar özgürlük ve güvenlik dengesinin ne kadar önemli olduğundan bahsettik. Şimdi dünya ülkelerinden örnekler vererek, ülkelerin farklı güvenlik-özgürlük dengesi anlayışlarını ele alacağız. 

Tablo 1. G20 Ülkeleri Sıralaması

 


Amerika’da Özgürlük Güvenlik Dengesi


Tablo 1’de görüldüğü üzere Amerika Birleşik Devletleri, gayrisafi milli hasılası itibariyle 25 trilyon 464 milyar dolarlık bir varlığa sahiptir. Dünyanın en zengin ülkesi ve dünya ekonomisinin hemen hemen %24’ünü Amerika tarafından üretilmektedir. Sanayisiyle, ekonomisiyle çok güçlü bir ülke olması onu demokrat, özgürlükçü ya da yaşanabilir bir ülke kılıyor mu diye baktığımızda; insani gelişmişlik endeksinde dünyada 21. sırada, hukukun üstünlüğü endeksinde 26. sırada, basın özgürlüğü endeksinde dünyada 42. sırada, cinsiyet eşitsizliği endeksinde 44. sırada ve yolsuzluk algısı sıralamasında da 27. sıradadır. Bu verilere göre bir ülkenin çok zengin olması ile gelişmişlik kavramları arasında bir etkileşimin olduğunu ama birebir bir bağlantı olmadığını görmekteyiz.


Çin’de Özgürlük Güvenlik Dengesi


Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisidir ve 18 trilyon dolarlık bir hacme sahiptir. Ancak hukukun üstünlüğü sıralamasına baktığımızda 95. sırada, basın özgürlüğünde 175. Sırada, ekonomik özgürlük endeksine göre ise 158. sırada yer almaktadır. Dolayısıyla, bir ülkenin zengin olması daha demokratik veya özgürlükçü olduğu anlamına gelmiyor. 


Türkiye’de Özgürlük Güvenlik Dengesi


Özgürlük ve güvenlik dengesinde önemli ölçülerden birisi dünyadaki hukukun üstünlüğü endeksidir . Tablo 2’ deki hukukun üstünlüğü endeksine baktığımızda Danimarka 1., Norveç 2., Finlandiya 3. sırada iken Türkiye’ye baktığımızda ise 117. sırada olduğunu görmekteyiz. Bu sıralama, ülkeler arasındaki hukukun üstünlüğü ve adaletin sağlanması açısından belirgin farklılıkları göstermektedir.


Tablo 2. Hukukun Üstünlüğü Endeksi

 

Grafik 1’deki Dünya Bankası'nın 2002-2022 yılları arasındaki Türkiye değerlendirmesine göre, hukukun üstünlüğü endeksi üzerindeki analizler önemli bir perspektif sunmaktadır. 2013 yılında Gezi Parkı olaylarının patlak vermesi, Türkiye için belirleyici bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu olaylar, toplumsal huzursuzluğun artmasına ve ardından hükümetin daha sıkı güvenlik politikalarını benimsemesine yol açmıştır. Bu süreç, hukukun üstünlüğü ilkesinde belirgin bir zayıflama eğilimi yaratmıştır. Hukukun üstünlüğü endeksi, bu dönemde aşağı yönlü bir seyir izlemiştir. Bu düşüş, ekonomik alanda da doğal olarak olumsuz etkiler yaratmıştır. Hukukun zayıflaması, iş dünyasında belirsizliklerin artmasına ve yatırımcı güveninin azalmasına neden olmuştur.


Grafik 1. Dünya Bankası Hukukun Üstünlüğü Endeksi, Türkiye Değerlendirmesi (2002-2022)

 


Türkiye'nin ekonomik tarihine baktığımızda, özgürlükçü politikaların benimsendiği dönemlerin ekonomik büyüme açısından son derece verimli olduğunu gözlemliyoruz. Özellikle 1950-1960, 1965-1970, 1983-1993 ve 2001 ile 2009-2010 yılları arasında Türkiye'nin kayda değer bir büyüme ivmesi sergilediği açıktır. Bu dönemlerin ortak özelliği, özgürlükçü politikaların öncelikli olarak uygulanması, demokratik ilerlemelere ağırlık verilmesi, anayasal değişikliklerin gerçekleştirilmesi ve mevcut sistemi iyileştirmek için gerekli adımların atılmasıdır.


Özgürlükçü politikaların ekonomik büyümeye katkısı sadece ekonomik alanda kalmamış, aynı zamanda toplumun diğer alanlarında da olumlu etkiler yaratmıştır. Özgür düşünce ortamı, sanatın ve kültürel ifadenin çeşitlenmesine ve gelişmesine olanak tanımış, üniversitelerin ve eğitim kurumlarının daha dinamik bir yapıya kavuşmasını sağlamıştır.


Ancak 2013 yılından itibaren Türkiye'de yaşanan Gezi olayları, ülkenin yönelimini yavaş yavaş güvenlikçi politikalara doğru değiştirmeye başlamıştır. Bu değişimle birlikte, grafik 2’de de görüldüğü üzere ekonomik büyüme gerileme dönemine girmiştir.


Grafik 2. 2002-2022 Türkiye GSYH (Milyar Dolar)

 


Eğer bu güvenlikçi politikalar uygulanmasaydı Türkiye'nin bugün itibariyle GSYH’sı belki bir buçuk trilyon dolar seviyelerine ulaşmış olması gerekiyordu. Ancak, Gezi olayları ve sonrasında güvenlikçi politikaların öne çıkmasıyla birlikte, ekonomik büyüme potansiyelinin tam anlamıyla değerlendirilemediği ve hedeflenen noktalara ulaşılamadığı görülmektedir.


Grafik 3’te Cumhuriyet döneminden itibaren Türkiye'nin kişi başına gayrisafi milli hasılasına baktığımızda 1923’te 45 dolar ile başlangıç yaptığını, 1960’ta yani Menderes döneminin sonunda 350 dolarlık seviyeye ulaştığını görüyoruz. 2000 yılına gelindiğinde Türkiye'nin kişi başına gayrisafi milli hasılası 4.200 dolar civarındaydı. Özgürlükçü politikaların uygulandığı 2000-2010 arasında, Türkiye'nin kişi başına gelirinde dikkate değer bir sıçrama yaşanmıştır. 4278 dolardan 10.615 dolara çıkan bu artış, ülke ekonomisinin belirli bir büyüme ve gelişme evresini temsil etmektedir. Ancak 2010 sonrası dönemde uygulanan güvenlikçi politikalar ile birlikte kişi başına gelirde bir artış yaşanmadığını görmekteyiz. Bu durum literatürde sıkça tartışılan bir kavram olan "orta gelir tuzağı"na işaret etmektedir. Orta gelir tuzağı, bir ülkenin belirli bir gelir seviyesine ulaştıktan sonra gelir artış hızının yavaşlaması veya duraklaması durumunu ifade etmektedir. Türkiye'nin de yaşadığı bu durum, birçok gelişmekte olan ülkenin karşı karşıya kaldığı ortak bir zorluktur. Orta gelir tuzağının aşılabilmesi için, ülkelerin teknoloji üretimine, katma değeri yüksek ürünlerin üretimine ve bilimsel çalışmalara odaklanması gerekmektedir.


Grafik 3. 1923-2022 Kişi Başına GSYH (Dolar)

 


Grafik 4’te Türkiye'nin ekonomik seyrini incelediğimizde 2000 yılında dünya sıralamasında 21. sırada yer almaktaydı. İlerleyen yıllarda ise bu sıralamanın 16'ya yükseldiğini gözlemliyoruz. Ancak sonrasında sıralamada tekrar gerileme yaşandı ve Türkiye, IMF verilerine göre şu anda 20. sırada yer almaktadır. Özgürlükçü politikaların hâkim olduğu dönemlerde ekonominin yükseldiği, güvenlik odaklı politikaların ise gerilemeye sebep olduğu açıkça görülmektedir. Bu durum, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi geleceğini etkileyen önemli bir denge unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.


Grafik 4. Türkiye’nin Dünya Ekonomisindeki Sıralaması

 


Sonuç


Günümüz dünyasında, özgürlük ve güvenlik kavramları, toplumların ve devletlerin yönetimindeki en önemli unsurlardan biridir. İnsanın temel ihtiyaçları arasında yer alan özgürlük ve güvenlik, birbirini tamamlayan ve dengeleyen kavramlardır. Bir ülkenin başarılı bir şekilde yönetilmesi, bu iki ilkenin dengeli bir biçimde ele alınmasıyla mümkündür.


Ülkenin liderleri, özgürlük ile güvenlik arasında denge kurma konusunda büyük bir sorumluluk taşır. Bu dengeyi sağlamak, çoğu zaman hassas bir dengeleme işlemi gerektirir. Eğer bu dengeyi doğru bir şekilde kuramıyorlarsa bile yöneticilerin özgürlük ilkesine biraz daha fazla önem vermeleri beklenir. Çünkü özgürlük, toplumun gelişimi ve refahı için temel bir unsur olarak kabul edilir.


Bir ülkenin özgürlük ilkesiyle yönetilmesi, genellikle toplumsal ve ekonomik açıdan olumlu sonuçlar doğurur. Özgürlük ortamı, yenilikçiliği teşvik eder, yaratıcılığı arttırır ve toplumun her kesiminin potansiyelini ortaya çıkarmasına olanak tanır. Ancak güvenlik endişeleriyle yönetilen bir ülke, genellikle ekonomide yavaşlamaya, beyin göçüne, para göçüne ortam hazırlar. 


Sonuç olarak, özgürlük ile güvenlik arasındaki denge, bir ülkenin sağlıklı bir şekilde yönetilmesi için hayati öneme sahiptir. Liderlerin, bu dengeyi sağlamak için dikkatli ve bilinçli adımlar atması gerekmektedir. Ancak bu şekilde, toplumun refahı ve ilerlemesi desteklenebilir, demokratik değerler güçlendirilebilir ve sürdürülebilir bir kalkınma sağlanabilir.



img

TESAM Genel Başkanı

Dr.
İLYAS BOZKURT