BÜYÜK SELÇUKLULARDA ŞEHİR VE MİMARİ
Maveraünnehir ve Harizm’deki maceralı yaşamlarından sonra 1035 tarihinde Horasan’a gelen Selçuklular, beş yıllık bir mücadeleden sonra bağımsız olmuşlardı. Nişabur, Merv, Herat ve Serahs gibi şehirler artık onların hakimiyetindeydi. Devlet, bir taraftan bayındırlık faaliyetleri başlatırken diğer taraftan da batıya doğru ilerleme çabası içerisine girdi.
Başkent Nişabur’daki bayındırlık faaliyetleri, şehrin mevcut düzenine dâhil olma biçiminde gerçekleşirken, kısa süre sonra başkent ilan edilen Rey’de durum değişti. Büyük Selçukluların hakimiyet bölgesindeki şehirler, üç karakteristik kısımdan oluşur ve bu plan hemen hemen bütün şehirlerde kendini gösterirdi. Plana göre şehir, kuhendiz (erk kale/iç kale/hisar), ana surlarla çevrilmiş olan ve merkez yaşam alanı mahiyetindeki şehristan ile surun dışındaki bölgeyi kapsayan rabazdan (birun/dış) meydana gelir. Yönetim binaları, darphane ve hapishane gibi kritik yapılar kuhendizde, Cuma Mescidi, medreseler, hamamlar, yönetici ve zenginlere ait evler, ayrıca çarşı ve dükkânlar ise şehristanda yer alır. Esnaf ve zanaatkârların faaliyet gösterdiği dükkânlar, imalathaneler, pazarlar, köyler, tarlalar, bahçe ve bağlar rabazda bulunur. Bu noktada Büyük Selçuklular için rabazlar önemli olmuş, şehristanda genişleyebilecek bir mekân bulunamadığı için çoğunlukla rabaza doğru genişlemek suretiyle şehir yaşantısına dahil olmuşlardır. Selçukluların şehir yaşantısına kattığı en önemli uygulama, Araplardan farklı olarak birden fazla Cuma Mescidi’nin inşasına izin vermiş olmalarıdır. Selçuklu mimari eserlerinin günümüze ulaşamama sebeplerinin başında kerpicin ana malzeme olarak kullanılması gelir. İlk dönemlerde kullanılan tuğlaların düşük kalitede olması da buna etkendir. Ancak zamanla tuğla kalitesinde artış görülmüştür. Sivil mimaride kerpiç, kamu ve devlet binalarında ise tuğla, ana inşa malzemesidir. Üretimi zor ve pahalı bir ürün olması sebebiyle tuğla, kerpiç duvarların üzerine dekoratif malzeme olarak kullanılmıştır.
Selçuklular ilk başkentleri Nişabur’da küçük çaplı inşa işleriyle yetinmişlerdir. Ancak sonraki dönemlerde Sultan Alp Arslan, oğlu Melikşah ve gelini Terken Hatun için Şadyah olarak adlandırılan büyük bir kasır, bunun yanında kervansarayın atası mahiyetinde Ribat-ı Zaferani, Tuğrul Bey tarafından inşa ettirilen Sultaniye Medresesi, Nizamiye Medresesi, pek çok çarşı ve mescit, Selçuklular dönemi yapısıdır. İkinci başkent Rey, devlet kurulduktan kısa süre sonra ele geçirilmiş ve başkent ilan edilmiştir. Yeni kurulan devlete yakışır nitelikte bir başkent olabilmesi için Taberek Tepesi üzerinde bulunan eski sarayı yıktıran Tuğrul Bey, yeni bir sarayın inşa edilmesini emretmiştir. Ayrıca yeni başkente yaraşır şekilde medrese, farklı mezheplere mensup kişilerin ibadet edebileceği camiler ve mescitler de bu süreçte inşa edilmiştir. Ancak en belirgin dini yapı, Hanefi mezhebi mensuplarına yönelik inşa edilen 20 bin kişinin vaaz dinleyebileceği büyüklükteki Mescid-i Tuğrul, ilk önemli yapılardan olmuştur. Sultan Alp Arslan döneminde Nizamiye Medresesi, Sultan Melikşah ve özellikle de Sultan Muhammed Tapar dönemlerinde pek çok medrese önem arz eder. Ayrıca Selçuklu dönemi eseri olarak kabul edilen Burc-ı Tuğrul da en önemli yapılardandır.
Sultan Melikşah döneminde başkent olan Isfahan’da sultanın emriyle pek çok saray, ev ve mescit inşa edilmiştir. Mahalle-i Gulbar, inşa edilen bir diğer yerdir. Zayende Nehri sayesinde çok sayıda bağ düzenlenmiş, buralar köşklerle donatılmıştır. Sultan Melikşah ve eşi Terken Hatun’un ikamet ettiği köşkler yanında, Bağ-ı Karan ve Bağ-ı Ahmed-i Siyah en önemlileri arasındadır. Ayrıca Bağ-ı Aden, Sultan Melikşah’ın inşa ettirdiği bir yapıdır. Kasr-ı Ferhad, Kasr-ı Harun ve Kasr-ı Kuhan diğer önemli yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında Selçuklulardan önce inşa edilmiş olan Cuma Mescidi, Sultan Melikşah zamanında asıl karakteristik özelliğini kazanmıştır. Vezir Nizamülmülk ve halefi Tacülmülk, camiye birer kubbe ekletmiştir. Nizamiye Medresesi başta olmak üzere, Melikşah Medresesi ve Sadriyye Medresesi de yine Selçuklular döneminin önemli yapılarındandır. Nizamiye Medresesi’nin minarelerine üç kişi üç ayrı merdivenden birbirlerini görmeden tırmanabilmektedir.
1055 tarihi itibariyle Tuğrul Bey’in hâkimiyetine geçen Bağdat’ta, ilk olarak muhtemelen Hanefi mezhebi mensuplarına hizmet vermek üzere bir Cuma Mescidi inşa edilmişti. Merkeze alınan bu caminin çevresine Türklerin yaşayabileceği evler, hamam, çarşı ve bir saray inşa edilerek yeni bir yaşam merkezi oluşturuldu. Surla çevrelenen bu yere Medinetü Tuğrul Bey (Tuğruli) denildi. Özellikle sarayın yakınındaki Muharrim Mescidi, Sultan Melikşah’ın emriyle genişletilerek Sultan Mescidi olarak isimlendirilmişti. Şehirde Nizamiye Medresesi ile Azamiye (Ebu Hanife) Medresesi diğer önemli yapılardandı. Bu yapılar topluluğu zaman zaman tadilat görmüş ve ihtiyaca göre genişlemişti. Daha ziyade büyük merkezler üzerinden anlatmaya çalıştığımız bu faaliyetler küçüklü büyüklü diğer şehirlerde de kendini göstermiş, Selçuklu hakimiyetindeki bölgeler müreffeh bir dönem yaşamışlardı.
Cami, türbe, ribat, pek çok minare, ışık kulesi, mescit, sarnıç, çarşı, medrese ve saray gibi yapılar, bizlere mimaride ulaşılan seviyeyi göstermektedir. Ancak bunların tamamını zikretmek haliyle mümkün görünmediğinden en önemlileri üzerinde durulacaktır. Selçuklular, inşa ettikleri camilerde yeni planlar denemişlerdir. Bu duruma örnek mahiyetindeki ilk eser, kitabesinden 1136 tarihinde tamamlandığı anlaşılan Zevvare Cuma Mescidi’dir. Mihrap önü kubbesi ve dört eyvanlı avlu planına sahip bir örnektir. Yine XII. yüzyılda inşa edilen dört eyvanlı cami modelinin en önemli örneklerinden biri Erdistan Cuma Mescidi’dir. Tek kubbeli bir yapı olup, Isfahan Cuma Mescidi’yle benzerlik gösterir. Ayrıca Sultan Berkyaruk döneminde yapımına başlanan Barsiyan Cuma Mescidi’nin kubbesini Sultan Sencer inşa ettirmiştir. Sultan Muhammed Tapar’ın inşa ettirdiği Gülpayegan Cuma Mescidi, XII. yüzyılda inşa edilen İran, Orta Asya ve Hindistan’da geleneksel bir yeri olan dört eyvanlı cami tipinin en önemli örneklerinden biri kabul edilmektedir.
Selçuklular, türbe mimarisi bakımından da önemli örnekler ortaya koymuşlardır. Harakan İkiz Türbeleri, Selçuklu döneminin şaheserleri olarak kabul edilebilir. Kazvin-Hemedan yolunun 33 km. batısında bulunan Ab-i Germ kasabasında ve Hemedan’ın 120 km. kuzey doğusundadır. Doğu tarafındaki türbenin inşa tarihi 1067-1068, batı tarafındakinin ise 1093 olarak kabul edilmektedir. Türbelerin inşa tekniği mimari açıdan önemli kabul edilmekle birlikte süslemelerindeki teknik ve desenler ayrıca önem taşır. Nitekim süslemelerdeki geometrik motifler, üç boyutlu hale getirildiğinde tıbbi teknolojiler ve uyduların geliştirilmesinde kullanılan yeni bir fütüristik materyal türünün geliştirilmesine katkıda bulunabilecek özelliktedir. Serahs yakınlarında kare planlı ve kubbeli bir türbe olan Yartı Kümbet, kitabesine göre 1098 tarihlidir. İlk dönem Selçuklu kümbetlerine bakıldığında mimari açıdan büyük gelişmişlik gösterirler. Kerpiçle örülen dış duvarları daha sonra ince tuğlayla desenli bir şekilde kapatılmıştır. XI. yüzyıl özellikleri gösteren Dihistan’daki Gükendar Baba Türbesi de bir diğer bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine XI-XII. yüzyıllara ait İmam Bekir b. Abdullah b. İbn Büreyde, Muhammed İbn Zeyd, Hüdayi Nazar Evliya türbeleri, mimari özellikler bakımından pek çok türbeye oranla büyük ilerleme göstermiştir. Tuğla ve tuğla süslemelerinin bol bir şekilde kullanıldığı Abdullah İbn Büreyde Türbesi, XI. yüzyıl sonlarına tarihlendirilmektedir. Merv’deki Muhammed İbn Zeyd Türbesi, 1112-1113 tarihinde Şerefeddin Ebu Tahir tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu dönemi tuğla işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Merv’e 28 km. uzaklıktaki Hüdai Nazar Evliya Türbesi, ana duvarları kerpiçten, duvar yüzeyleri ise üst düzey tuğla işçiliğinin görüldüğü bir yapıdır. Ayrıca Dihistan’ın doğusunda pek çok türbe, diğer önemli türbelerle mimari açıdan benzer özellikler göstermektedirler. Yusuf el-Hemedani Türbesi ise farklı boyutta tuğlalar kullanılarak inşa edilmiştir.
Selçuklu türbelerinin en ünlüsü hiç şüphesiz Sultan Sencer Türbesi’dir. Mimarının Muhammed b. Atsız es-Serahsi olduğu anlaşılmaktadır. Darü’l-ahire (Ahiret Evi) olarak da bilinir. Atsız, Türk adı olduğuna göre mimarının Türk asıllı olduğu söylenebilir. Horasan’da kullanılan mimari teknikler, en üst düzeyde kullanılmıştır. Türbenin planı klasik Türkmen evi/çadırı formundadır. 17 metrelik çapıyla o zamana kadar İran ve Türkistan’da inşa edilen en büyük kubbeye sahiptir. Kubbedeki inşa teknikleri, Rönesans’ın ünlü mimarı Filippo Brunelleschi tarafından Floransa’daki Santa Maria katedralinin kubbesinde ancak 300 yıl sonra kullanılmıştır.
Büyük Selçuklu medeniyetini doğrudan ve dolaylı olarak zirveye taşıyan yapıların başında ribatlar gelmektedir. Hem ekonomiye yapmış oldukları katkı hem de bu yapılardaki mimari özellikler bakımından pek çok ribat, Selçuklu medeniyetini üst seviyeye taşımışlardır. Sınır boylarında ve stratejik mevkilerde askeri amaçlarla inşa edilen ribatlar, daha sonraları kervanların konaklama ihtiyaçlarını karşılamak için kervansaraya dönüşmüştür. Selçuklular döneminde inşa edilen birkaç kervansaraydan biri olan Ribat-ı Melik, 1055 tarihlidir. Sultan Sencer tarafından Nişabur-Serahs ticaret yolu üzerinde Meşhed ile Serahs arasında inşa ettirilen kervansaraylardan biri Ribat-ı Şerif’tir. Kitabesinden anlaşıldığına göre mimarı Katib Ali el-Mansur Esad b. Muhammed es-Serahsi olan yapı, 1114-1115 tarihinde Selçukluların Merv valisi Ebu Tahir b. Sadreddin b. Ali el-Kummi tarafından yaptırılmıştır. Muhtemelen güvenlik endişesi ile yapılan tek kapısı görkemi ile dikkat çekmektedir.
Yine Selçuklular dönemi yapılarından bir diğeri Nişabur-Sebzevar arasında inşa edilmiş olan Ribat-ı Zaferani’dir. Yüksek bir tuğla zemin üzerine kerpiçten inşa edilen yapıdaki kitabe parçasında “…Büyük sultan zamanında inşa edilmiştir.” ifadesine istinaden Sultan Melikşah zamanında inşa edildiği kabul edilmektedir. 1858 yılına kadar ayakta olan yapı, günümüzde tamamen harap bir vaziyettedir. Diğer bir ribat olan Akçakale’nin inşa tarihi inşa tekniklerine bakılarak XI. yüzyılın sonu ile XII. yüzyılın başı olarak kabul edilmektedir. Merv-Amül yolu üzerinde yer alan kervansarayın Melik Sencer tarafından inşa ettirildiği düşünülmektedir. Kerpiçten inşa edilen yapı, şu an harap durumdadır. Ayrıca Kum şehrindeki Taş Kervansaray da önemli Selçuklu yapıları arasındadır. Bütün bunlara ek olarak tüm Selçuklu dünyasında yüzlerce eserin varlığı yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur.