ORTADOĞUDA GÜNCEL GELİŞMELER – I (Tarihsel Kırılma Noktaları)
Petrol, doğalgaz, su, toprak gibi yeraltı ve yerüstü doğal kaynakları ve yoğun insan- emek gücü bakımından oldukça zengin bir coğrafyayı ifade eden Ortadoğu, tarih boyunca bu jeopolitik konumu nedeniyle antik çağlardan bu yana büyük imparatorlukların ilgi odağı olmuştur.

Modern uluslararası sistem içerisinde bölgenin kırılma noktaları 19. yüzyıl sonlarından itibaren belirginleşmiş ve 20. yüzyılda küresel jeopolitik dinamikler çerçevesinde şekillenmiştir. Bölgedeki kırılma noktaları, yalnızca yerel dinamikleri değil, aynı zamanda küresel güç dengelerini de derinden etkilemiştir.
Ortadoğu’da bugün gelinen noktanın ve ortaya çıkan gelişmelerin değerlendirilebilmesi ve geleceğe yönelik tespit ve tahminlerde bulunulabilmesi için öncelikli olarak tarihsel ve güncel kırılma noktalarının gözden geçirilmesi gerekir. “Ortadoğu’da Güncel Gelişmeler” başlıklı bu yazı dizimizin ilk bölümünde bu coğrafyadaki temel politik ve diplomatik kırılma noktalarını kısaca özetleyeceğiz. Müteakip bölümlerde bunların nedenlerini, sonuçlarını ve ortaya çıkardıkları değişen dinamikleri belirlemeye çalışacağız.
ORTADOĞUDA TARİHSEL KIRILMA NOKTALARI
1878 Berlin Kongresi ve "Doğu Sorunu":
1878 Berlin Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki güç kaybını tescillemiş ve "Doğu Sorunu" olarak adlandırılan emperyalist rekabeti derinleştirmiştir. Bu süreç, Ortadoğu’da büyük güçlerin nüfuz mücadelesine zemin hazırlamış ve bölgesel yönetimlerin dış müdahalelere açık hale gelmesine neden olmuştur.
Sykes-Picot Anlaşması ve Modern Sınırların Oluşumu (1916):
I. Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli Sykes-Picot Anlaşması, bölgeyi İngiliz ve Fransız nüfuz alanlarına bölerek modern Ortadoğu sınırlarını belirlemiştir. Anlaşma, yerel halkların bağımsızlık taleplerini göz ardı ettiği için uzun vadede bölgesel istikrarsızlığın temel nedenlerinden biri olmuştur.
İsrail Devleti’nin Kuruluşu ve Arap-İsrail Çatışmaları (1948):
1948’de İsrail Devleti’nin kurulması, Arap ülkeleriyle uzun süreli çatışmaların başlamasına yol açmıştır. 1948, 1956, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşları, bölgedeki güvenlik mimarisini şekillendiren en önemli olaylardan biri olmuştur. Filistin sorununun ortaya çıkışı ve mülteci krizleri, bölgedeki diplomatik çabaların merkezine oturmuştur.
Soğuk Savaş Dönemi ve Arap Milliyetçiliği:
1950'lerde Cemal Abdülnasır liderliğindeki Mısır, Arap milliyetçiliğinin merkezi haline gelmişti. Nasır'ın Süveyş Krizi (1956) sırasında Batı karşıtı tutumu ve Sovyetler Birliği ile askeri işbirliği, bölgedeki Batı etkisini kırmıştı. Ancak 1967 Altı Gün Savaşı'nda İsrail karşısındaki yenilgi, Arap milliyetçiliğinin gerilemesine ve ABD'nin bölgedeki etkinliğinin artmasına yol açmıştır.
Mısır-İsrail Camp David Anlaşması (1978):
Enver Sedat ile Menahem Begin arasında 1978’de imzalanan Camp David Anlaşması 1980'lerde Arap dünyasında radikal bir kırılma yaratmıştır. Mısır'ın Arap Liginden çıkarılması ve Suriye-İran ittifakının güçlenmesi, bölgesel dengeleri yeniden şekillendirmiştir.
İran İslam Devrimi ve Mezhepsel Gerilimler (1979):
1979’da gerçekleşen İran İslam Devrimi, Şii-Sünni ekseninde yeni bir bölgesel güç dengesinin oluşmasına neden olmuştur. İran’ın "devrim ihracı" politikası, Körfez Arap ülkeleri ile ilişkilerde gerginliğe yol açarken, ABD’nin bölgedeki müdahaleci politikalarını artırmasına neden olmuştur.
Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Yeni İttifaklar:
1990'larda Irak'ın Kuveyt'i işgali, Arap dünyasında iç çatışmaları derinleştirmiştir. ABD öncülüğündeki koalisyonun müdahalesi, Körfez Savaşı'nı başlatmış ve bölgedeki Amerikan askeri varlığını kalıcı hale getirmiştir. 2003 Irak işgali ise Şii-Sünni gerilimlerini tırmandırarak İran'ın bölgesel nüfuzunu artırmıştır.
Oslo Anlaşmaları ve Arap-İsrail Barış Süreci (1993-1995):
1993 ve 1995’te imzalanan Oslo-I ve Oslo-II Anlaşmaları, Arap-İsrail çatışmasında önemli bir diplomatik atılım anlamını taşımıştır. Anlaşmalar, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında bir barış çerçevesi oluşturarak Filistin Ulusal Yönetimi’nin kurulmasına yol açmıştır. Ancak kapsamlı bir barış sağlanamaması ve özellikle İkinci İntifada sırasında şiddetin yeniden canlanması, bölgede kalıcı istikrar sağlamanın zorluklarını vurgulamıştır.
YAKIN GEÇMİŞTEKİ KIRILMA NOKTALARI
ABD’ne Yönelik 11 Eylül 2001 Saldırıları ve Büyük Ortadoğu / Geniş Ortadoğu Projesi/Politikası (2002-2004-günümüz):
Nedeni konusundaki belirsizlikler halen devam etse de El-Kaide kaynaklı 11 Eylül 2001 saldırılarının Ortadoğu için tarihsel bir dönüm noktası olduğu ve bölgede köklü değişim ve dönüşümlere yol açtığı bir gerçektir. 2002’den 2004’e giden süreçte ABD Başkanı George W. Bush’un girişimleriyle başlatılan "Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi" ya da tam adıyla "Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık", kısacası “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) mercek altına alınmadan Ortadoğu’daki bugünkü gelişmeleri tüm yönleriyle değerlendirmek mümkün değildir.
Türkiye dahil 23 ülkenin değerlendirmeye alındığı Proje’nin amacı, Ortadoğu’ya “demokrasi” getirmek, otoriter ve totaliter ve radikal rejimleri ortadan kaldırmaktı. Hedef, bu coğrafyada “Sivil Demokratik İslam”dı. Süreç içerisinde bu Proje 28-29 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul'da yapılan NATO zirvesinde ve 8-10 Temmuz 2004’te ABD’nde yapılan G8 Zirvesi’nde genel kabul görmüştü. Sonuçta BOP bir Amerikan projesi olmaktan çıkıp adeta bir NATO ve bir G8 Politikasına dönüşmüştü. G8’in de kabulünü almakla NATO ülkelerine ilaveten Rusya ve Japonya da bu projeyi destekliyordu.
Ortadoğu’da yakın geçmişte ve günümüzde ortaya çıkan kırılma noktaları aslında bu sürecin ve politikanın sonuçlarıdır. Bir sonraki bölümde, BOP’u ve ortaya çıkardığı gelişmeleri özetlemeye çalışacağız.
ABD'nin Irak’ı İşgali (2003):
ABD önderliğindeki Irak işgali 2003'te bölge için derin ve kapsamlı sonuçlar doğurmuştur. 11 Eylül saldırılarının ardından ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin konuşulmaya başladığı bir ortamda ortaya çıkmış olması dikkat çekicidir. Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi, Irak'taki El Kaide (IŞİD) gibi çeşitli mezhepçi ve aşırılıkçı gruplar tarafından istismar edilen bir güç boşluğuna yol açmıştır. İşgal ayrıca, özellikle Sünni ve Şii topluluklar arasındaki bölgesel bölünmeleri derinleştirmiş ve Suriye ve Lübnan gibi komşu ülkelerin istikrarsızlaşmasına katkıda bulunmuştur.
SONUÇ
Ortadoğu’daki kırılma noktaları, bölgesel dinamiklerin küresel politikalarla iç içe geçtiği bir yapıyı ortaya koymaktadır. Tarihsel süreçte yaşanan savaşlar, devrimler ve diplomatik dönüşümler, bölgenin gelecekteki istikrarı açısından kritik öneme sahiptir. Küresel güçlerin bölge üzerindeki etkisi devam ederken, bölgesel aktörlerin kendi aralarındaki diplomatik süreçleri şekillendirme kapasitesi giderek artmaktadır. Bu çerçevede, sürdürülebilir bir barış ve istikrarın sağlanması, yalnızca bölgesel iş birlikleri ile değil, aynı zamanda küresel yönetişim mekanizmalarının etkin kullanımıyla mümkün olacaktır.
Sonraki bölümlerde yakın geçmişteki ve günümüzdeki politik ve diplomatik kırılma noktalarını özetleyeceğiz. Daha sonraki bölümlerde ise “Ortadoğu’da Güncel Gelişmeler” başlıkları altında kono konu ve ülke ülke değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağız.