KÜRESELLEŞMENİN KRİZİ: POPÜLİZMİN YÜKSELİŞİ VE YENİ TEHDİTLER
Soğuk Savaş sonrası dönemde hız kazanan küreselleşme, dünya ekonomisinin entegrasyonunu artırmış, ticaret ve yatırım akışlarını hızlandırmış; ancak aynı zamanda ülkeler arasında ve ülkelerin kendi içinde önemli eşitsizlikler doğurmuştur.
Özellikle gelişmiş ekonomilerde sanayisizleşme, orta sınıfın gelir kaybı ve göçmen akınları, ulusal egemenlik kaygılarını besleyen bir toplumsal zemini ortaya çıkarmıştır. Bu ortam, popülist liderlerin ve hareketlerin yükselişine olanak sağlamıştır. Milliyetçi söylemler, “küresel elitlere” ve “yerli sanayiyi tehdit eden dış faktörlere” karşı kurgulanarak seçmenlere güçlü bir mobilizasyon aracı sunmuştur. Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişi ve ABD’de Donald Trump’ın seçilmesi, bu dalganın en görünür örnekleri olmuştur.
Trump ve MAGA: Korumacı Ekonomi Politikaları
Donald Trump’ın “Make America Great Again” (MAGA) sloganı, ekonomik milliyetçiliğin sembolü hâline gelmiştir. Trump yönetimi, özellikle Çin ile girdiği ticaret savaşları kapsamında milyarlarca dolarlık gümrük tarifeleri uygulamış; aynı zamanda AB, Kanada ve Meksika gibi müttefiklere karşı da benzer önlemler almıştır. Bu politikalar, uzun yıllardır serbest ticaretin öncüsü olarak görülen ABD’nin, küresel ticaret düzeninde korumacı bir dönüşüme yöneldiğinin göstergesi olmuştur. Dolayısıyla küreselleşmenin krizi yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir karakter de kazanmıştır: Küresel iş birliğinden ziyade ulusal çıkarların öncelendiği, bloklaşmaların öne çıktığı bir dünya düzeni ortaya çıkmaktadır.
NATO ve Savunma Harcamaları
Trump döneminde ABD’nin transatlantik ilişkilere yaklaşımı, geleneksel çizginin dışına çıkmıştır. Trump, NATO üyelerini savunma harcamalarını gayri safi yurtiçi hâsılanın (GSYH) en az %2’sine çıkarmaları konusunda sert bir şekilde eleştirmiş; hatta 2025 itibarıyla bu oranın %5 seviyesine yükseltilmesini talep etmiştir. Haziran 2025’te gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde müttefikler, uzun vadeli bir plan çerçevesinde savunma harcamalarını artırma taahhüdünde bulunmuşlardır. Ancak bu durum Avrupa’da siyasi tartışmalara yol açmıştır. Birçok ülke, güvenlik yükümlülükleri ile sosyal refah devleti politikaları arasındaki dengeyi sağlamakta zorlanmaktadır. Bununla birlikte Rusya’nın saldırgan dış politikası ve Ukrayna savaşı, NATO ülkelerinin Trump’ın taleplerine daha fazla kulak vermesine yol açmıştır.
Rusya–Ukrayna Savaşı Etkisi: 2024 Verileri (SIPRI)
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre 2024 yılı küresel savunma harcamaları, 2,7 trilyon dolar ile rekor düzeye ulaşmıştır. Küresel artış %9,4 olarak kaydedilirken Avrupa, %17’lik artış ile bu yükselişte en hızlı büyüyen bölge olmuştur. 2025 yılı sonunda Avrupa kıtasında savunma harcamaları için öngörülen miktar 380 milyar avro olarak tahmin edilmektedir.
ABD, 997 milyar dolar ile küresel harcamaların üçte birinden fazlasını tek başına yapmıştır. İkinci sırada yer alan Çin’in savunma harcamaları 314 milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. Rusya’nın harcamaları ise 149 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiş ve GSYH’sinin %7’sine ulaşmıştır. Ukrayna’nın savunma harcamaları 64,7 milyar dolar ile GSYH’sinin yaklaşık %34’üne denk gelmiş; bu oran tarihte nadir görülen bir düzeyi temsil etmiştir. NATO üyeleri arasında Almanya (%28 artışla 88,5 milyar dolar), Polonya (%31 artışla 38 milyar dolar) ve İsveç (%34 artışla 12 milyar dolar) dikkat çekici artışlar kaydetmiştir. Japonya’nın savunma bütçesi de %21 artarak 55,3 milyar dolara ulaşmıştır.
2025–2026 Yol Haritası: Ulusal Planlar ve Beklentiler
Rusya–Ukrayna savaşı ve Trump yönetiminin baskıları sonucunda birçok ülke, savunma bütçelerini hızla artırmaktadır. Belçika, 2025 itibarıyla harcamalarını GSYH’nin %2’sine çıkarma hedefi koymuştur. Danimarka, bu oranı %3 seviyesine yükseltmiştir. Estonya, 2026 itibarıyla %4’ün üzerine çıkmayı planlamaktadır. İsveç, NATO’ya katılımının ardından 2025’te %2,4 seviyesine ulaşmış ve 2028’e kadar %2,6’ya çıkma hedefi açıklamıştır. Birleşik Krallık, 2027’ye kadar %2,5 hedefi belirlemiştir. Almanya ise 2022’de kurduğu 100 milyar avroluk özel fonun yanı sıra, 2040’lara kadar yüz milyarlarca avroluk ek yatırım planlamaktadır. Bu veriler, Avrupa’da yeni bir silahlanma dönemine girildiğini göstermektedir.
Sonuç – Stratejik Sonuçlar ve Ekonomik/Demokratik Etkiler
Küreselleşmenin krizinden beslenen popülist dalga, milliyetçilik ve korumacı ekonomi politikalarıyla birleşerek uluslararası sistemi köklü değişimlere doğru zorlamaktadır. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı, güvenlik kaygılarını daha da pekiştirmiş; NATO ve ABD müttefiklerini savunma harcamalarını hızla artırmaya zorlamıştır. Ancak bu gelişmeler, demokrasilerin ekonomik dengeleri üzerinde baskı yaratmaktadır. Artan askerî bütçeler, sosyal refah programlarının kısıtlanmasına yol açabilir ve bu da yeni toplumsal gerilimleri beraberinde getirebilir. Sonuç olarak, “güvenlik egemenliği”nin ön plana çıkmaya başladığı bu yeni dönemde devletler, ulusal çıkarlarını yeniden tanımlarken küreselleşmenin geleceği belirsizliğini korumaktadır.


