TÜRK DÜNYASINDA DİNİ DEĞERLER

19. yüzyılın pek çok filozofu ve sosyal bilimci, modern dünyanın ortaya çıkışıyla birlikte dinin toplumsal yaşamdaki etkisinin azalacağı ve sekülerleşmenin hâkim olacağı konusunda hemfikirdi. Bu görüş, Marx'tan Weber'e, Kant'tan Nietzsche'ye kadar birçok düşünür tarafından dile getirilmiştir.

Nietzsche’nin meşhur ‘Tanrı öldü’ sözü de bu düşüncenin bir yansımasıdır. Ancak günümüzde, dinin toplum üzerindeki etkisi hâlâ güçlü ve hatta artan bir öneme sahip. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde, seküler bir yaşam tarzı benimsenmeye çalışılmış ve ‘Homo Sovieticus’ olarak adlandırılan, dinden uzak bir insan tipi yaratılması hedeflenmiştir. Sovyet yönetimi, özellikle geleneksel kültür ve dini değerlere sahip ülkelerde modernleşme kampanyaları yürüterek dini ve ulusal kimlikleri silmeye çalışmıştır. Fakat 70 yıl süren bu çabaların ardından, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben, kilise ve camilere olan ilgi hızla artmış ve dini değerlere olan yönelim yeniden güçlenmiştir.

Türkçe konuşan ülkelerdeki Müslümanların, yaşadıkları coğrafi, tarihi ve demografik koşulların etkisiyle dini yorumlarında çeşitlilik görmekteyiz. Bu konuda, Dünya Değerler Araştırması’nın verilerini inceledik. Araştırmada Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Özbekistan’dan toplam 9607 kişi yer aldı. Ne yazık ki, bu dönemde Türkmenistan ile ilgili veri bulunmadığı için bu ülke analize dâhil edilemedi.

Ankete katılanların %68,8’i kendilerini Müslüman olarak tanımlarken, %22,2’si Ortodoks ve %11’i hiçbir dine bağlı olmadığını belirtti. Katılımcılar arasında ‘Dindar çocuk isterim’ diyenlerin en yüksek oranı %37,3 ile Türkiye’de görüldü. En düşük oran ise %5,7 ile Özbekistan’da kaydedildi, onu %10,2 ile Kazakistan takip etti. Müslümanlar arasında camiye ne kadar sık gittikleri sorulduğunda, Türkiye Türkleri’nin %30,6’sı ve Kırgızların %29,3’ü haftada bir veya daha fazla gittiklerini belirtti. Diğer ülkelerde bu oran %10’un oldukça altında kaldı.

Veri, Azerbaycan, Türkiye ve Özbekistan gibi ülkelerde insanların neredeyse tamamına yakınının Tanrı’ya inandıklarını ortaya koyuyor. Kazakistan ve Rusya’da ise Tanrı’ya inanmayanların oranı sırasıyla %10 ve %17,2 olarak belirlenmiştir. İlginç bir bulgu olarak, Kazakistan’da Tanrı’nın varlığına inananların oranı %90 iken, cehennemin varlığına inanma oranı %57,9’a düşmektedir. Türkiye’de ise bu oran %96,7, Kırgızistan’da %87’dir.

Bu veriler, Türkiye ve diğer Türk dilli ülkeler arasında dini yorumlama biçiminde farklılıklar olduğunu gösteriyor. Örneğin, Türkiye’deki insanların %64’ü dinin anlamını dini kurallara ve törenlere uymak olarak görürken, Kazakistan, Rusya, Azerbaycan ve Özbekistan gibi ülkelerde din daha çok insanlara iyilik yapmakla ilişkilendiriliyor. Kazakistan’da bu oran %82,9, Rusya’da %81, Azerbaycan’da %70 ve Özbekistan’da %67,9 olarak belirlenmiştir. Bu farklılıklar, dinin toplumsal ve kültürel anlamının, coğrafyadan coğrafyaya nasıl değişebildiğini gösteriyor.

Data, ‘Din ile bilim çelişirse hangisini doğru kabul edersiniz?’ sorusuna farklı ülkelerden çeşitli yanıtlar geldiğini ortaya koyuyor. Türkiye Türklerinin %74,6’sı, din ve bilim çatıştığında genellikle dini doğru kabul ediyor. Ancak, Azerbaycan’da bu oran %67, Kazakistan’da %73,8 ve Rusya’da %72,4 şeklinde, çoğunluk bilimin doğru olduğunu düşünüyor. Bu, farklı ülkelerde din ve bilim arasındaki ilişkinin nasıl algılandığını gösteren ilginç bir ayrım.

Genel olarak, incelenen tüm ülkelerde bilimin önemine dair güçlü bir inanç var. Türkiye’de de bilim önemli olarak görülse de din ve bilim arasında bir çelişki olduğunda, çoğunluk dini doğru olarak kabul ediyor.

Bu veriler, aynı dili konuşan ve Müslüman olan bu ülkelerin, coğrafi konumları, tarihsel deneyimleri ve demografik yapıları nedeniyle dini değerler konusunda Türkiye’den oldukça farklı yorumlara sahip olduklarını gösteriyor. Bu farklılıklar, bu ülkelerin İslam’ı kabul etmelerinin Türkiye’ye göre daha geç olması ve bazı yazarların iddia ettiği gibi İslami ve İslam öncesi gelenekleri birleştirmeleriyle de ilgili olabilir. Yetmiş yıllık Sovyet deneyimi hem Rusya’da hem de Türk dilli ülkelerde İslami gelenekleri zayıflatmıştır. İnananların çoğu Tanrı’ya inansa da cehennemin varlığı gibi dinin temel inançlarına yönelik tutumlarında önemli değişimler gözlemleniyor.

Günümüzde, şehirli insanların çoğu nadiren ibadethanelere gitse de Özbekistan ve Kırgızistan gibi ülkelerdeki insanlar, hayırseverlik, dayanışma, aileye ve yaşlılara saygı gibi dini değerlerle gurur duyuyor. Türkiye Türkleri genellikle dinin anlamını dini kurallara uymak olarak görürken, diğer Türk dilli ülkelerde din daha çok ‘iyi insan olmak’ ile ilişkilendiriliyor. Türkiye Türklerinin dini yorumlama biçimleri, incelenen diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, kurallara daha fazla vurgu yapılıyor gibi görünüyor. Ayrıca, Türk dilli ülkelerdeki insanların dini yorumları genellikle daha esnek ve hoşgörülü oluyor. Bu ülkelerde din, sıkı uygulamalar ve kurallar topluluğu olmaktan çok, insanların temel eksistansiyal sorularına cevap veren bir kültürel fenomen olarak görülüyor.

img

Prof. Dr.
Veysel Bozkurt