TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM-ZİHİNSEL DÖNÜŞÜM ETKİLEŞİMİNE POLİTİK PERSPEKTİFTEN BAKMAK

“Değişim” ve “Dönüşüm”, yaşamın temel dinamiklerini ifade eden sihirli sözcüklerdir. Değişmek ve dönüşmek evrimsel bir tabiata ve sonsuz bir döngüye işaret etmektedir. Bu iki kavram, canlılar ve doğa için yaşamsal öneme sahiptirler.

Doğanın olmazsa olmazı olan bu gerçeklik birçok şekilde ve katmanda karşımıza çıkmaktadır. Biyolojik, sosyolojik ve fiziksel katmanların her biri, değişim ve dönüşüm olgularının işlemesi ve devamlılığıyla varlıklarını sürdürürler. Her iki olgu, biyolojik, sosyolojik ve fiziksel yapılarda kendini göstermektedir.

Dönüşüm, değişimden farkı olan bir özelliğe sahiptir. Değişim genellikle bir şeye verilen bir tepkidir ve kademeli olarak gerçekleşirken; dönüşüm kasıtlı ve önemli bir değişimdir. Değişim, bir sosyal yapı örneği olarak bir şirket açısından değerlendirildiğinde, süreç, yapı veya sistem gibi işletme içindeki belirli bir şeyi değiştirmekle ilgilidir. Dönüşüm ise, sosyal bir yapı olarak yine şirket üzerinden örneklenecek olursa, şirketin kültürünü, stratejisini veya iş modelini kalıcı bir içerikte değiştirmeyi içerir. Dönüşüm, değişimlerin daha etkin ve yaygın olarak bir sonuca evrilmesini anlatmaktadır.

Değişim sürekli olmalıdır, hatta yapılan değişim beklenen sonuçları vermiyorsa tekrar eskiye dönmek de mümkündür. Dönüşüme gelince; bir eylemi, bir işi yahut bir projeyi ve girişimi durdurarak tamamen başka bir iş yapmak, işin örüntüsünü tümden ya da büyük ölçüde değiştirmek anlamına gelmektedir.

Hülasa; mevcudu iyileştirmek, geliştirmek değişim; buna mukabil yeni bir hâli oluşturmak, yaratmak, farklı bir oluşumu gerçekleştirmek ise dönüşümdür. Bu iki kavram arasında hangisi iyi, hangisi kötü gibi bir mülahazaya yer vermek doğru bir yönelim olmaz. Konunun gereği, evreni, amacı, doğası ve süreci açısından bu olgulardan biri ya da her ikisi realize edilmelidir. Önce değişimi gerçekleştirmek gerekiyorsa onu yapmak rasyonel olacaktır. Kelebeğin kozadaki tırtıldan dönüşmesinin bir vakti, sürecin işleyişine göre bir aşaması ve doğal çevrim içindeki bir yeri ve rolü vardır. İşte o zaman dönüşüm olur.

Konuya burada ele alacağımız mevzu yönünden analizimize geçebiliriz. Konu; toplumsal dönüşüm–zihinsel dönüşüm ilişkisini politik perspektiften değerlendirmektir. İlk başta söyleyeceğimiz argüman; “toplumsal dönüşüm için önce zihinsel dönüşümün gerekliliği” hususudur.

Toplum, bireylerin bütününden meydana geldiği gibi, toplumsal dönüşüm de öncelikle yine aynı bireylerin dönüşümlerinin bir hülasası mesabesindedir. Bireylerin dönüşümünün kritik anlamı ise “zihinsel dönüşüm” zemininde aranmalıdır. Toplumsal dönüşümün kalıcı, yaygın, etkili ve işlevsel olması, bireylerin zihinsel dönüşümünün gerçekleşmesiyle mümkündür.

Zihinsel dönüşüm, politik zeminin oluşum şeklini, politik tercihleri, kamu politikalarını, yerel ve ulusal politik süreçleri ve topyekûn kamu yararını; daha da ötesinde toplumun geleceğini doğrudan ve dolaylı etkilemekte ve aynı şekilde bu unsurlarca etkilenmektedir.

Buradan çıkan anlam şudur; bir ülkedeki politik yapı, işleyiş ve karakteristik özellikler ile bunların değişim ve dönüşümü, toplumsal dönüşüm ile karşılıklı etkileşim hâlindedir ve bunu belirleyen kritik faktör zihinsel dönüşümdür.

Toplumsal dönüşüm ile zihinsel dönüşüm arasındaki ilişki derinlemesine birbirine bağımlı ve dinamiktir. Bu ifadeyi dikkatlice inceleyerek, birbirlerini nasıl etkilediklerini görmeye çalışalım. Kategorik olarak bakıldığında konuyu şu alt açılımlarıyla değerlendirmek mümkündür:


1. Karşılıklı Etki: Toplumsal dönüşüm (toplumdaki normlarda, değerlerde, kurumlarda, teknolojilerde ve yapılarda meydana gelen değişiklikler) genellikle bireyleri inançlarını, alışkanlıklarını ve kimliklerini yeniden değerlendirmeye zorlayarak zihinsel dönüşümü tetikler. Örneğin, dijital iletişimin yükselişi insanların ilişkileri, mahremiyeti ve hatta dikkat sürelerini nasıl algıladıklarını değiştirmiştir. Zihinsel dönüşüm (bilinç, farkındalık, değerler veya zihniyette bir değişim) yeterli sayıda birey düşüncelerini değiştirdiğinde sosyal dönüşümü de besleyebilir. Bu bağlamda sivil haklar hareketi, eşitlik ve adalete olan büyüyen kolektif inanç tarafından yönlendirilmiştir.


2. İçsel ve Dışsal Değişim: Toplumsal dönüşüm dışsaldır; çevremizdeki dünyada gerçekleşir. Bununla birlikte zihinsel dönüşüm içseldir; düşüncelerimiz, duygularımız ve kendimizi anlama biçimimizde gerçekleşmektedir. Ancak bu durum nadiren izole bir şekilde gelişir. Örneğin, sosyal bir deneyim nedeniyle iç dünya görüşünüzü değiştirebilirsiniz (yeni bir kültüre maruz kalma gibi) veya dönüştürülmüş zihniyetinizle toplumu etkileyebilirsiniz (örneğin bir aktivist, eğitimci veya yenilikçi olarak).


3. Direnç ve Sürtüşme: Toplumsal değişim genellikle psikolojik direnci tetikler; insanlar bilinmeyenden korkar ve bu direnç, amaçlanan dönüşümü yavaşlatabilir veya bozabilir. Tersine, derin kişisel dönüşüm geçiren bireyler, toplum onlarla birlikte değişmediyse yabancılaşmış hissedebilirler. Bu uyumsuzluk, gerginlik yaratabilir veya uyum arayan hareketlere (reformcular, düşünce liderleri veya karşı kültür grupları gibi) yol açabilir.


4. Tarihsel Desenler: Tarih bu etkileşimi açıkça gösterir. Aydınlanma Çağı, siyasi ve sosyal kurumları dönüştüren yaygın zihinsel değişimler (rasyonalizm, laiklik) getirmiştir. Sanayi Devrimi ise toplumu ekonomik ve sosyal olarak ciddi bir düzeyde yeniden şekillendirmiş ve insanları işi, zamanı ve kimliği yeniden kavramsallaştırmaya zorlamıştır. Her iki durumda da sosyal koşullar ve zihinsel modeller birlikte evrimleşmiştir.


5. Dönüşümün Sarmal Doğası: Doğrusal bir neden-sonuç ilişkisi yerine, ilişki genellikle sarmal gibidir. Toplumsal değişim, zihinsel çerçeveleri değiştirir; bu da karşılığında sosyal dünyayı yeniden şekillendirir. Zamanla, bu hem iç hem de dış dünyaların birlikte dönüştüğü derin bir kültürel evrime yol açabilir.

Bu ilişkiyi anlamak şu süreçler için hayati önem taşır:

  • Liderlik ve eğitim: Gerçek liderlik hem sosyal reformu hem de kişisel gelişimi teşvik eder.
  • Terapi ve şifa: Birçok ruh sağlığı mücadelesi, sosyal normlarla veya baskıcı yapılarla uyumsuzluktan kaynaklanır.
  • Aktivizm ve değişim yaratma: Sürdürülebilir sosyal değişim, sadece yasalar ve kurumlar değil, zihniyetler ve değerler olmak üzere içsel dönüşüm gerektirir.

Özünde, toplumsal farkındalık olmadan kişisel gelişim eksiktir; içsel çalışma olmadan toplumsal reform istikrarsızdır.

Bu aşamada konunun politik bağlamını analiz etmeye geçebiliriz. Yine kategorik olarak konuyu açıklamaya çalışalım:


1. Toplumsal Dönüşümün Aracı Olarak Siyaset: Siyasi sistemler, politikalar ve ideolojiler, toplumları şekillendirmekte; yasaları, hakları, kurumsal çerçeveleri ve ekonomik fırsatları belirlemektedir. Siyaset değiştiğinde (örneğin devrimler, reformlar, seçimler yoluyla) toplumsal manzara da dönüşmektedir.Metniniz akademik üsluba oldukça yakın, ancak yer yer konuşma diline yaklaşan ve akışta tekrar eden ifadeler bulunuyor. Ben bunu anlam ve içerik değişikliği yapmadan, yalnızca akademik imla, noktalama ve cümle yapısı açısından düzelttim. Düzenlenmiş hâli şöyle:


Örneklerle konuyu daha netleştirelim: “Apartheid” sonrası Güney Afrika, siyasi değişimin yasal ırk ayrımcılığını ortadan kaldırarak yeni toplumsal olasılıklara kapı açtığı önemli bir laboratuvar niteliğindedir. Bir diğer örnek ise 1930’larda ABD’de uygulanan “Yeni Düzen”dir. Siyasi politikalar, ekonomik normları yeniden şekillendirmiş ve sosyal güvenlik ağını genişleterek Amerikan yaşamını dönüştürmüştür. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Bu toplumsal değişimler, zihinsel değişimleri ve daha ileri anlamda dönüşümleri de gerektirmiş ya da bu dönüşümlere sebep olmuştur.


2. Politika, Başarılı Olmak İçin Zihinsel Dönüşüm Gerektirir: Kamu bilincinde bir dönüşüme eşlik etmeyen politik değişim genellikle başarısız olur, geriler veya tepkiyle karşılaşır. Örneğin, cinsiyet eşitliği yasaları yürürlüğe girebilir; ancak ataerkillik, toplumsal roller ve benzeri konulara yönelik kültürel tutumlar ve kişisel zihniyetler değişmediği sürece, bu yasaların uygulanması ya sembolik düzeyde kalır ya da dirençle karşılanır. Zihinsel dönüşüm, politikanın en kritik mücadele alanıdır; kalpleri ve zihinleri değiştirmek, yasa çıkarmaktan daha yavaş ve daha incelikli olsa da çok daha kalıcıdır.


3. Zihinsel Dönüşüm, Politik Hareketleri Besler: Büyük politik değişimler genellikle kolektif bir zihinsel uyanışla başlar. Gerçeklik veya adaletin yeni bir vizyonu, politika hâline gelmeden önce insanların zihninde kök salar. Bunun birçok tarihsel örneği vardır:

  • ABD Sivil Haklar Hareketi: Onlarca yıl süren zihinsel uyanış (örneğin W.E.B. Du Bois, Martin Luther King Jr., tabandan eğitim faaliyetleri) Sivil Haklar Yasası için politik baskıyı güçlendirmiştir.
  • Doğu Avrupa’da Komünizmin Çöküşü: Vatandaşlar, rejimler yıkılmadan önce özgürlüğü, medeni toplumu ve çoğulculuğu hayal etmeye başlamışlardı.

Her iki durumda da zihinsel dönüşüm, politik dönüşümü öncelemiş ve mümkün kılmıştır.


4. Propaganda ve Kontrol: Otoriter rejimler bu dinamiğin farkında olup genellikle hem toplumsal hem de zihinsel dönüşümü kontrol etmeye çalışırlar. Gözetim, sansür ve yasalar yoluyla yapılan müdahaleler toplumsal dönüşüme; propaganda, eğitim sistemleri ve korku yoluyla yürütülen stratejiler ise zihinsel dönüşüme yöneliktir. Bu, hem dış hem de iç dünyayı sabit bir politik düzende tutma girişimi olarak değerlendirilebilir.


5. Eylemdeki Sarmal – İlerici ve Muhafazakâr Döngüler: Politik alandaki eylem ve söylemler çoğu zaman ilerici ve muhafazakâr güçler arasında gidip gelir. İlerici güçler yeni toplumsal normları ve zihniyetleri teşvik ederken; muhafazakâr güçler mevcut değerleri ve kimlikleri savunur. Bu durum, zihinsel müzakere sürecindeki bir toplumu yansıtır. Bazı bireyler hızla dönüşürken, diğerleri direnmeye devam eder.

Politikada bu dinamik neden önemlidir? Çünkü “politika” yalnızca güç ve iktidar ilişkileriyle değil, aynı zamanda “bilinç yönetimi” ile ilgilidir. Politika yapıcılar, toplumsal düzeyde oyun kurucular, toplum mühendisleri ve politik güçler şu sorulara yanıt arar ve bu yanıtları çoğu zaman kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirirler:

  • Hangi değerler egemen olacak?
  • Hangi kimlikler onaylanacak veya bastırılacak?
  • İnsanlar birbirleriyle ve devletle nasıl ilişki kuracak?

Bu nedenle sürdürülebilir politik ilerleme, eğitim, diyalog ve derin kültürel çalışma gerektirir. Sadece seçimler, protestolar veya geleneksel siyasi araçlar bu süreci rasyonel şekilde beslemeye yetmez.


Sonuç olarak, zihinsel dönüşüm olmadan politik değişim yüzeysel ve istikrarsız kalır; politik eylem olmadan zihinsel dönüşüm izole ve etkisiz hale gelir. Bu iki olgu, bir kuşun iki kanadı gibi birlikte evrimleşmelidir. Bu ilişki, birbirini besleyen ve her biri diğerinin bağımlı değişkeni olan bir “karşılıklılık” durumunu ifade eder. Bu durum bir “altın sarmal” olarak nitelendirilebilir: Toplumsal dönüşüm – Zihinsel dönüşüm – Politik dönüşüm – İlerleme ve gelişme. Bu dört unsur, altın sarmalın en değerli halkalarını oluşturur. Sosyal evrende birey, toplumun mikrokozmosu olduğundan, toplumsal dönüşümün izdüşümü bireysel zihniyet dönüşümünde aranmalıdır. Bu nedenle bir toplumun geleceğinin kodları, bu gerçeklik dizgesinde yatmaktadır.



img

Prof. Dr.
BEKİR PARLAK